YAPI DENETİMİ VE MUSTAFA ÜRGÜPLÜ

Cemal GÖKÇE
İnşaat Mühendisleri Odası
İstanbul Şubesi Başkanı

“Yapı Denetimi” konusu bugünlerde çeşitli platformlarda sıkça tartışılan bir konu olarak sıcaklığını koruyor. Uzunca bir süredir Odamızın gündeminden hiç düşmeyen “Yapı Denetimi” konusunu tartışırken Sayın Mustafa ÜRGÜPLÜ’ yü anımsamamak olanaksız.

31 Mayıs 2004 tarihi, Sayın ÜRGÜPLÜ’ nün aramızdan ayrılışının 7. yıldönümü olacak.

Sayın ÜRGÜPLÜ’ yü aramızdan ayrılışının 7. yıldönümünde saygıyla anarken, “Yapı Denetimi” ile ilgili bir konuşmasını (yazısını) özetleyerek aşağıda yayınlamayı önemli bir görev olarak görüyorum.

Yapı Denetiminin Toplumsal Önemi

Gerçekten demokratik ve katılımcı bir toplumda en önemli nesne, insan yaşamı ve bu yaşamın üyesi bulunduğu toplumun güvencesinde bulunması olgusudur. İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ madde 22’ de de belirtildiği gibi; “Herkesin bir toplum üyesi olarak TOPLUMSAL GÜVENLİĞE hakkı vardır...”

Gene İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ madde 25 / 1’ de; “Herkesin, kendinin ve ailesinin sağlık ve gönenci için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır...” denmektedir.

Ülkemiz henüz tüm kurumlarıyla demokratik bir toplum aşamasına gelemediğinden, yurdumuzda tüketiciyi koruyan ve kamu düzeninin bozulmasını önleyen denetim mekanizmaları da tam anlamıyla kurulamamış, kişiyi TOPLUM ÜYESİ olarak bütün boyutlarıyla toplumsal güvenliğe kavuşturan bir sisteme geçilememiştir.

Gerek insan yaşamının her yönüyle korunması, gerekse her bireyin kendini özgürce geliştirmesinin, toplumun kültürel yaşamına katılmasının ve bilimsel-teknolojik gelişmelerden yararlanmasının yolunun açık tutulması için, toplum üyesi olarak tüketicinin mutlaka haksız rekabete ve tekelci eğilimlere karşı korunması şarttır. Bunun da en önemli araçları çağdaş endüstri normlarının üretime konu olan her alanda uygulama bulması ve bağımsız denetim mekanizmalarının kurulup, çalıştırılmasıdır.

Burada altını çizerek vurgulamak gerekir ki, insanın ODAK NOKTASINDA bulunduğu gerçekten demokratik ve katılımcı bir toplumda endüstri standartlarına uygunluğu denetlenmeyen mal ve hizmet üretimi olamaz.

Denetim üç ayak üzerine oturan bir yapı olarak düşünülmelidir.

-Üretimin asgari düzeyini belirleyen uyulması zorunlu standart norm ve yönetmelikler;

-Üretimin yetkili kişi ve kuruluşlarca yapılması ve özdenetim uygulamaları; diğer bir deyişle gerek üretimde ve gerekse özdenetimde uzmanlaşma ve profesyonelleşme;

-Çağdaş bağımsız denetim kurumları (yabancı veya dış denetim) tarafından yapılan tarafsız teknik denetim...

Sağlıklı bir denetimin en önemli ayaklarından ilki, yukarıda da vurgulandığı gibi, mal ve hizmet üretimine konu olan her etkinlik için uyulması zorunlu asgari düzeyi belirleyen standart, norm ve yönetmeliklerdir.

Üretim ve denetimin yasaları olarak kabul edilebilecek standartların ya hiç olmaması ya da yetersiz olması, aynı konuları farklı yönleriyle ele alan standartlar arasında çelişkiler bulunması, ayrıyeten bunların teknik düzeyinin düşük olması, denetimi güçleştirici ve hatta olanaksızlaştırıcı etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ülkemizde genel olarak gözlenen bu durum, yapı sektöründe de benzer tarzda mevcuttur.

Yapı ile ilgili birçok konuda ulusal endüstri normlarımız ya yoktur, ya da varsa oldukça düşük teknik bir düzey sergilemektedir. Birbirleriyle çelişen, hatta kendi içinde dahi çelişebilen birçok standart ve yönetmeliğimiz mevcuttur. Bu durumun kesinlikle düzeltilmesi gereklidir. Ve başta TSE olmak üzere standart ve yönetmelik üreten kurumlarımıza, bu arada üniversitelerimize de bu hususta önemli görevler düşmektedir.

Denetimin önemli bir diğer ayağı mal ve hizmet üretiminin konusunda yetkin kişi veya kurumlarca gerçekleştirilmesi ve özdenetim mekanizmalarının çalıştırılmasıdır.

Konumuzun adı bilindiği gibi “YAPI DENETİMİNİN TOPLUMSAL ÖNEMİ” olarak seçilmiştir. O zaman denetimin “KİM ve NE İÇİN?” yapılması gerektiğinin açıklanması söz konusu olacaktır.

Hedefimiz çağdaş yapı dediğimiz, “İNSANA DOST ve ÇEVREYE UYUMLU” yapılar üretmektir. Böyle bir yapı, estetik-fonksiyonel-TAŞIYICI SİSTEMİ GÜVENLİ (özellikle deprem dayanıklı)-yangın emniyeti olan-yapı fiziğinin gereklerini yerine getiren (ısı ve ses yalıtımı olan)-mekanik ve elektrik tesisatları ile altyapı tesisleri tam ve kusursuz çalışan, kısaca insanın içinde yaşamaktan keyif aldığı ve insanı mutlu kılan yapı olmalıdır.

Bu tarif etmeye çalıştığımız yapı, ancak çok sayıda uzmanın bir araya gelmesi ve koordineli çalışma sergilemesi şartlarında tasarlanabilir ve inşa edilebilir.

Genel hatlarıyla tarif etmeye çalıştığımız bu çağdaş yapıyı inşa edebilmek için, herşeyden önce yapı sahibinin yüksek bir tüketici bilinci sergilemesi, yapıya ilişkin hijyenik-ekolojik ve güvenlik kriterlerinin farkında olması gereklidir.

Özet olarak ifade edersek denetim, insan yaşamının ve çevrenin korunması, kamusal düzenin işlerliğinin devam edebilmesi için toplum adına ve toplum için yapılmalıdır. Çağdaş yapı dediğimiz ürün, bütün bu söylenenleri sağlayan hizmet ve malların toplamıdır.

Demokratik ve katılımcı toplum çok karmaşık toplumsal yapılar ve ilişkiler içermek durumundadır.

-Herşeyden önce söz konusu toplum, sivil toplum dediğimiz, gerçekten demokratik ve katılımcı bir toplumsal yapıya ve örgütlülüğe kavuşmuş olmalıdır. Bu toplum İNSAN ve ÇEVRE BİLİNCİNİ büyük harflerle baş düstur olarak yazmış bulunmalıdır.

-Toplumu oluşturan bireyler yüksek bir yurttaşlık bilinci geliştirmiş ve tüketici olarak kalite ve güvenliği sorgulayabilecek düzeye erişmiş olmalıdır.

-Bu toplumda tüketiciyi koruyan sivil örgütler bulunmalıdır. Kamu yararına tüketiciyi koruyan örgütler adını verdiğimiz bu yapılar, dernek / vakıf veya benzeri tarzda örgütlenmiş, devlet / hükümet ve yerel yönetimlerden tamamen bağımsız, tüketicinin piyasa şartlarında korunmasını ve yasal hakkının aranmasını ilke edinmiş sivil toplum örgütleridir. Kendi bağımsız laboratuvarlarını, test birimlerini (enstitü) oluşturabilir, teste tabi tuttukları mal ve hizmetlerin sonuçlarını medyada ilan ederler.

Belirtmek gerekir ki, minimum düzeyi belirleyen standartlar olmadan ne üretim ne de denetim yapmak olanaklıdır.

TSE mevcut standartların modernleşmesi, kapsamlarının zenginleşmesi, her endüstriyel etkinlik için en az bir standartın bulunması, standartlar arası çelişkilerin giderilmesi ve burada fazla detaya girmekten kaçındığımız için sıralamak istemediğimiz normlara (standartlar) ilişkin daha bir dizi görevi yerine getirmek durumundadır. Bugünkü yapısının özlediğimiz düzeyde olduğu söylenemez.

Odamız son iki dönem süresince TAŞIYICI SİSTEM TASARIMI ile uğraşan inşaat mühendislerini SERTİFİKALI MÜHENDİSLİK adını verdiğimiz bir kurum vasıtayla denetlemek, hem mesleğin genel çıkarlarını, hem de tüketiciyi düşük kaliteli ve güvenlikten yoksun taşıyıcı sistem tasarımdan korumak için çalışmalar yapmaktadır.

Sertifikalı mühendislik nedir?

Kısaca açmaya çalışalım. Türkiye’ de mühendislik ve mimarlık hizmetleri 28 Haziran 1938 tarih ve 3458 sayılı MÜHENDİSLİK ve MİMARLIK HAKKINDA KANUN ile düzenlenmiştir. Yasaya göre dört yıllık lisans eğitimini bitirip, diploma alan herkes, isterse bir günlük deneyimi bile olmasın, sınırsız imza yetkisine sahip olmakta, her türlü yapı tasarımının altına imza atabilmekte ve gene her yapının TUS dediğimiz TEKNİK UYGULAMA SORUMLULUĞUNU üstlenebilmektedir. Bu durumun bilimsellikle ilgisi olmadığı açıktır. Sertifikalı mühendislik ABD, Kanada, Birleşik Krallık ve Avustralya gibi ülkelerde PROFESYONEL MÜHENDİSLİK kavramı altında yıllardan beri uygulanmaktadır.

Hemen hemen tümüyle aktif bir deprem kuşağı üzerinde yer alan ülkemizde, her yapının profesyonel denetim mühendislerince kontrol edilmesi şarttır. Odamız ve Şubemiz bu çağdaş kurumun ülkemizde de hayat bulması için mücadele edecektir.

Müteahhitlik ciddi ve çok önemli bir meslektir. Gerek ülkemizde ve gerekse uluslararası arenada müteahhit yapıdan birinci derecede sorumlu taraftır. Yapıda sorumluluk zinciri; MÜTEAHHİT (Yüklenici Firma)-TASARIMCI (Müşavir Mühendis)-DENETÇİ (Denetim Mühendisi / Kurumu) şeklindedir. Dolayısıyla çağdaş yapı dediğimiz yapıları ancak mesleğine bihakkın vakıf, ciddi ve meslek etiğine yürekten bağlı müteahhitlerle gerçekleştirebiliriz. Bu yüzden ülkemizde şu anda varolan başıbozukluk ortadan kaldırılmalı, her sermayesi olanın “müteahhitlik” yapması kesinlikle önlenmelidir.

Yapı sahibi ve yapı sürecinde yer alan diğer kişi, kurum ve kuruluşlar da gene yapı sürecine doğrudan veya dolaylı taraf olan gerçek veya tüzel kişiler olabilmektedirler. Hakları ve görevleri yasalarla tarif edilmiş bulunmalıdır.

İşte ancak bu karmaşık ilişkilerin oluştuğu ve yasalarla düzenlendiği toplumlarda, tüketicinin korunmasından, insana dost ve çevreye uyumlu yapılar üretilmesinden söz edilebilir.

Sonuç:

Son olarak söylemek istediğimiz özetle şudur. Toplum her bakımdan demokratikleşmeden ve en üst düzeyde örgütlenmeden, bireyler çağdaş bir yurttaşlık ve yüksek bir tüketici bilincine ulaşmadan, toplum ve bireyin yapı denetimi konusunda da yüksek bilinç sergilemesi olanaksızdır.

Ülkemizi ve kentimizi yönetenlerin yürüttüğü mantık, talandan çıkar sağlama mantığıdır, son kertede varacağı nokta her türlü suçun ranta dönüştürülebileceği ve para karşılığı hoşgörülebileceği olgusudur. Bu tutum, yasal yapı yapanları cezalandırmaktan başka bir anlam taşımamakta, kaçak yapılaşmayı ise teşvik etmektedir.

Bu beyanlar sadece İstanbul’ un daha da vahşi bir tarzda talan edilmesine yol açar. İstanbul’ un su, hava kirliliği, ulaşım, altyapı ve akla gelebilecek tüm sorunları böyle yöneticilerin elinde katlanarak artar. Kaçak yapılaşma insanların canlı canlı gömüldükleri bir mezar demektir.

Anayasal bir cumhuriyette yöneticilerin tutumu bu olamaz!..

İmar suçu devlet ve belediye kasasına akan bir rant olarak görülemez. Odamız ve Şubemiz kaçak yapılara sürekli getirilen aflarla veya “bağış” adı altında toplanan haraçlarla arazi ve yapı mafyasına düzenli rant sağlanmasına cepheden karşıdır. Şimdiye kadar çıkartılan aflar, sadece dürüst yurttaşları cezalandırmış, mafyayı ise sürekli ödüllendirmiş ve cesaretlendirmiştir.

Çare nedir diye sorulacak olursa, burada diyebileceğimiz, sorumluluk duygusu taşıyan ve yurttaşlık bilincine erişmiş herkesin, “Bu dünya bana ait değil, çocuklarımıza aittir; bu emaneti en iyi şekilde koruyalım.” demesi ve bunun gereklerini yerine getirmesidir.

Ülkemizde yukarıda anlatmaya çalıştığımız yapı üretim ve denetim mekanizmaları tam anlamıyla çalışmadığından, daha doğrusu tüm öğeleriyle kurulmadığından, ürettiğimiz yapılar özürlüdür.

Odamızın hedefi de, belki de ütopyası demek de gerekebilir; bu tip çağdaş kurumları hayata geçirmek, insan ve çevre dostu mühendislik yapıları yapmanın manivelalarını yaratmaktır.

Bir gün mutlaka...

İstanbul Bülten Sayı 71 İçindekiler Sayfası için  >>>