11

sayı 133/2015

ekonomik model tercih edilmiştir. Bu tür uygulamalar 

siyasal sistemi bir “rant dağıtıcısı’’ olarak karşımıza 

çıkarmıştır. Eğitim, sağlık, toplumsal yaşam ve 

kentleşme anlayışımızın sürdürülebilirlik ilkesine 

uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir.” (11-15 

Mayıs 2015 tarihlerinde düzenlenen 8. Ulusal Deprem 

Mühendisliği Konferansı Açılış Konuşması...)

ULAŞTIRMA ALANINDA YAPILAN YATIRIMLAR 

ARAÇLARIN TAŞINMASINA GÖRE DEĞİL, 

İNSANLARIN ERİŞİMLERİNİ KOLAYLAŞTIRACAK 

ŞEKİLDE YAPILMASI GEREKMEKTEDİR. KENT 

MEKANLARI OTOMOBİLLER İÇİN DEĞİL, İNSANLARIN 

KULLANIMINA GÖRE DÜZENLENMELİDİR.

Yol genişletme çalışmaları, yeni caddelerin 

açılması, metro, tramvay ve metrobüs gibi toplu 

taşıma bağlantıları kent görünümünü sürekli olarak 

değiştirmiştir. Böylesi bir kentte yol genişlikleri ve 

sayısı, kavşak noktaları ve genişliği, varsa bisiklet 

yolları, alt ve üst geçitler birbirini tamamlayan 

yapılar olarak değil, birbirleriyle çatışan yapılar 

olarak ortaya çıkmıştır. Yerleşim yoğunluğu arttıkça 

bir yere erişebilmek için daha fazla yola ihtiyaç 

duyulmaktadır. Yeni yol ve şerit ilaveleri yapıldıkça, 

bu yol ve ilave şeritler bir süre sonra eskisinden 

daha fazla trafik almakta ve tıkanmaktadır. Kent 

merkezlerinde yapılan tünellerin, kavşakların, yol 

genişletmelerinin trafik sıkışıklığına çözüm olmadığı 

artık öğrenilmiş olmalıdır. Özellikle yapılaşmış 

alanlarda yeni yol yapmak neredeyse imkansızdır. 

Karayolcu ve yatırımcı anlayışlar toplu taşıma 

projelerinin olumlu yanlarını da azaltmaktadır. (27-

29 Mayıs 2015 tarihinde düzenlenen 11. Ulaştırma 

Kongresi Açılış Konuşması...)

SİYASETİ DAYATMACILIKTAN KURTARACAK DAHA 

DENGELİ BİR PARLAMENTONUN OLUŞMASINA, 

EVRENSEL HUKUK KURALLARINA VE İNSAN 

ONURUNA SAYGI GÖSTERECEK BİR YÖNETİM 

ANLAYIŞINA ÖNEMLİ ÖLÇÜDE İHTİYACIMIZ VAR.

Ülkemiz demokrasiden, özgürlükten, çoğulculuktan, 

barış dilinden ve yenilikçilikten giderek 

uzaklaşmıştır. Adam kayırma oldukça arttığı 

gibi değerler sisteminde de ciddi bir kopuş 

yaşanmaktadır. Yatırımlar üretken olmayan tüketim 

alanlarına yönelmiş, teknolojik gelişmeler ve nitelikli 

iş gücüne yapılması gereken yatırımlardan giderek 

uzaklaşılmıştır. İstanbul başta olmak üzere kent 

toprakları acımasızca tüketilmiş ve yeni afetlere açık 

hale getirilmiştir. 7 Haziran’da yapılacak olan seçim 

sonrası demokratik bir restorasyona ihtiyacımız 

var. Toplumun farklı kesimlerinin parlamentoda 

temsiliyetini sağlayacak bir sisteme ihtiyacımız var. 

12 Eylül rejiminin mirası olan ve bugün de ısrarla 

sürdürülmeye çalışılan %10 barajının kaldırılmasına 

ve aşılmasına önemli ölçüde ihtiyacımız var. Toplumun 

yarısından fazlasının yok sayıldığı ve “öteki” olarak 

görüldüğü otoriter bir anlayıştan sıyrılıp; demokratik, 

özgürlükçü, eşitlikçi, barışçı, çoğunlukçu ve 

katılımcı bir Türkiye’nin yaratılmasına şiddetle 

ihtiyacımız var. Ülkemizin komşularıyla barış içinde 

yaşamasına, kimsenin iç işlerine karışılmamasına, 

savaşa destek amacıyla TIR’lar dolusu silahların 

gönderilmemesine ve bu durumu haber yapan 

gazetecilerin cezalandırılmamasına önemli ölçüde 

ihtiyacımız var. Bitmek bilmeyen kavgalardan yorulan 

halkımızın biraz nefes almaya, durup dinlenmeye 

ihtiyacı var. Bir vesayetten başka bir vesayete; askeri 

vesayetten sivil bir vesayet rejimine geçmeyi hak 

etmiyor ülkemizin insanları. (7 Haziran Seçimlerine 

Yönelik Basın Açıklaması... 5 Haziran 2015)

MEVCUT YAPI STOKUNUN İYİLEŞTİRİLMESİ, 

ONARILMASI VE GÜÇLENDİRİLMESİ GEREKİR, 

ONARIM VE GÜÇLENDİRİLME ÇALIŞMALARI 

RASYONEL VE EKONOMİK DEĞİLSE YIKILIP YENİDEN 

YAPILMASI GEREKİR. YENİ YAPILACAK YAPILARIN 

YETERLİ ÖLÇÜDE MÜHENDİSLİK HİZMETİ ALMASI 

VE DENETLENMESİ GEREKİR. DEPREM RİSKİNİ 

AZALTMAK İÇİN YAPILARIN SİGORTALI OLMASI 

GEREKİR.

Toplumların dünden bugüne getirmiş oldukları insani 

değerlerin korunması ne kadar önemli ise, kentsel 

yenileme ve dönüşüm konusu da o kadar önemli 

bir konudur. Bu kapsamda kentlerin bir bütün olarak 

ele alınması ve planlanması, kentsel değerlerin 

korunarak geleceğe devredilmesi büyük bir öneme 

sahiptir. Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm 

konusu çağdaş ve demokrasisi güçlü ülkelerde sadece 

mekan düzeyinde ele alınmaz. Sosyal, ekonomik, 

çevresel ve mekansal gelişmenin bir bütünü olarak 

ele alınır. Ayrıca geleceğe yönelik toplumsal bir 

öngörünün oluşturulması ve yönetilmesi süreci olarak 

da düşünülür ve değerlendirilir. Bizde ise kentsel 

dönüşümün mekansal düzeyde ele alınması bile ortak 

akıldan, estetikten, yaşanabilirlik ve sürdürülebilir bir 

yaşamı hedeflemekten oldukça uzaktır. Kentlerimizde 

bulunan yapılar bir mühendis, mimar ve kent 

plancısı anlayışıyla ele alınmıyor. Bir müteahhit 

anlayışıyla, sadece YIK-YAP anlayışıyla yeni sorun 

alanları yaratılıyor. Kentsel dönüşüm uygulamaları 

rantı yüksek yerlerde yapılıyor. Kentsel dönüşümden 

anlaşılan; daire alanlarını küçültmek ve daire sayısını 

artırmak olarak görülüyor. Bu durum yeni bir alt yapı 

sorunu doğuruyor. Nüfus artıyor, ulaşım sorunlu hale 

geliyor. Demografik yapı bozuluyor. Yıkımdan çıkan 

malzemelerin yeniden kullanımının sağlanması 

gündem dışı kalıyor. Yıkılan yapılardan çıkan 

molozlarla deniz doldurularak eko sistem bozuluyor. 

Bugün İstanbul AVM’lere, yerli yersiz gökdelenlere 

teslim edilmiştir. İstanbul’da deprem sonrası 

toplanılacak boş alan kalmamıştır. 1999 Gölcük 

Depremi sonrası İstanbul’u depreme hazırlamak 

için, benim de içinde bulunduğum 14 kişiden 

oluşan İL AFET MERKEZ KURULU, dönemin valisi 

başkanlığında üç yıl çalışarak, 493 Toplanma Alanı 

ve Çadır kurulacak yer belirlemiştir. Bu yelerin 3/4’ü 

ranta, haksız kazanca teslim edilmiştir. Bugün İstanbul 

depreme 1999 yılından daha hazırlıklı değildir. (17 

Ağustos 1999 Depreminin 16.Yılında Yapılan Basın 

Toplantısı... 13 Ağustos 2015)

11

başyazı