30

sayı 137/2016

Türkiye depremlerin bedelini, 

kelimenin gerçek anlamıyla 

ağır ödemiştir. 1509 İstanbul 

depremi “küçük kıyamet” olarak 

adlandırılmıştır. Olası bir İstanbul 

depreminin ise “büyük trajedi” 

olacağı ifade edilmektedir. 

Ülkemiz “küçük kıyamet”ten 

“büyük trajedi”ye hızla yol 

almakta, Marmara depremi 

İstanbul’u “büyük trajedi”ye 

taşıyan basamaklar olarak 

görülmektedir.

Bir doğa olan depremin doğal 

afete dönüşmemesi için

Deprem bir doğa olayıdır. Bir 

doğa olayı olan depremin 

doğal afete dönüşmemesi 

gerekmektedir ki, mühendislik, 

bunun mümkün olduğunu 

kanıtlayan bir bilim dalıdır; her 

zeminde, her şart altında güvenli, 

sağlıklı, yaşanabilir, güvenli yapı 

üretiminin gerçekleşebileceğinin 

mümkün olduğunu kanıtlar ve 

uygulamasını gerçekleştirir. Doğa 

olaylarının önüne geçilemezliği ile 

doğal afetlerin önlenebilirliğinin 

kesiştiği nokta, asıl soruna, yani 

yapı üretim süreci esaslarına 

işaret etmektedir. Çünkü 

mühendislik bilimi, zemin-

yapı bütünselliği sağlandığı, 

doğru tasarım, doğru uygulama 

gerçekleştirildiği ve sağlıklı bir 

yapı denetim sistemi kurulduğu 

takdirde, doğa olaylarının doğal 

afete dönüşmesini olanaksızlığını 

kuramsal ve deneysel olarak 

kanıtlamış, uygulamada 

göstermiştir. Aynı depremselliğe 

sahip iki yapının yer hareketine 

farklı tepki vermesi, sorunun 

ne olduğunu ve çözümün nasıl 

sağlanacağını gösterecek 

önemdedir. 

Güvenli gelecek için yapı 

denetimi şarttır

Deprem, deprem önlemleri, 

güvenli yapı üretiminin sağlanması 

ve benzeri tartışmaların 

kritik noktası yapı denetim 

tartışmasıdır ki, ülkemizde yapı 

denetim sisteminin eksiksiz ve 

ihtiyacı karşılayacak işleyişte 

olduğunu söylemek mümkün 

görünmemektedir. Yapı denetim 

sisteminin içinde bulunduğu 

zafiyet, ancak depremde açığa 

çıkmaktadır ki, bu durum, sistem 

üzerinde ısrarla durulmasını 

gerektirmekte, örneğin doğal afet 

riskinin az düzeyde olduğu ve 

kaçak yapılaşmanın görülmediği 

Avrupa ülkelerinde bile yapı 

denetimi eksiksiz uygulanırken, 

ülkemizde sistemin mevcut 

durumu kaygı yaratmaktadır. 

Yapı denetimi sadece güvenli 

ve sağlıklı yapı üretimiyle sınırlı 

değildir. Sistem, zemin etüdünden 

projelendirmeye, yapım 

koşullarından çevre güvenliğine, 

estetikten garanti sürelerine 

kadar yapı üretim sürecini bir 

bütün olarak düzenlemektedir.

Yapı denetimine, mevcut 

yapı stokunun iyileştirilmesi 

penceresinden bakmak, yetersiz 

ve eksik olacaktır. Çünkü yapı 

denetimi, gelecekte ortaya 

çıkması ihtimal dahilinde olan 

sorunlara bugünden önlem 

alınmasını sağlayacak bir 

sistemdir.

Bilindiği gibi 2001 tarihli 4708 

sayılı Yapı Denetim Yasası 

sadece 19 ilde uygulanmış, bu 

zaman zarfında gerek yasada, 

gerekse ilgili yönetmeliklerde 

defalarca değişiklik 

gerçekleştirilmiş, 2011’den 

başlamak üzere yasa bütün 

ülkede uygulamaya alınmıştır. 

10 yılı aşkın deneyime rağmen, 

sorunların varlığını sürdürüyor 

olması ilginçtir ve yasanın 

özüne dair tartışmayı gündeme 

getirmektedir.

Bugün yapı denetimi, özel firmalar 

aracılığıyla yapılmakta, kamusal 

özellik taşıması gereken hizmet, 

ne yazık ki piyasanın rekabetçi 

koşullarına terk edilmektedir. Yapı 

denetim firması, denetlemekle 

yükümlü olduğu işverenle 

ücret ilişkisi kurmaktadır. Bu 

ilişkiden sağlıklı bir denetime 

ulaşmak mümkün değildir. 

Dolayısıyla, sistemin özüne 

dair değişikliklerin bir an önce 

yapılması, işveren-yapı denetim 

firması ilişkisinin yeniden 

düzenlenmesi, kamu idaresinin 

ilişkinin belirleyicisi haline 

getirilmesi gerekmektedir. Yapı 

denetim firmaları üzerinde ilgili 

Bakanlıkça yapılan denetimlerde, 

kapatılmasına karar verilen 

firma sayısı, meslekten 

men cezası da dahil değişik 

yaptırımlar uygulanan mühendis 

ve mimarların oranı sistemin 

gerçekten de sorunlu ve sıkıntılı 

olduğunun göstergesi sayılmalıdır. 

Ayrıca, kamu olanaklarıyla 

binlerce konut üreten, büyük 

ölçekli projelere imza atan TOKİ, 

KİPTAŞ gibi kuruluşların, sistem 

dışında tutulmasının kabul 

edilebilir olmadığı açıktır.

Kentsel dönüşüm projeleri

Ülkemizin kentsel dönüşüm 

kavramıyla yeni tanışmış olması, 

projesinin ülkemize özgü olduğu 

sonucuna götürmemelidir. 

Kentsel dönüşüm projeleri 

Türkiye’den Brezilya’ya, Güney 

Kore’den Arjantin’e kadar geniş 

yelpazeye yayılmış ülkelerde 

uygulanmaktadır. Ortak 

nokta, neoliberal politikaların 

laboratuvar ülkesi olmalarıdır. 

Neoliberalizmin kentlere dönük 

temel yaklaşımı, kentsel 

değerlerin, kentlilerin ortak 

kullanım alanlarının ulusal/ 

uluslararası sermaye gruplarına 

sunulması, kent yoksullarının 

kent merkezlerinin dışında 

çıkarılması, kent merkezlerinin 

ranta uygun düzenlenmesi, rant 

değeri yüksek kentsel alanların 

büyük ölçekli ve son derece lüks 

konut projelerine ayrılması ve bu 

30

17 ağustos anma etkinlikleri