32

sayı 137/2016

çıkartmaktır. Bunun vebalinin 

ağır olacağını söylemek ve acilen 

önlem alınmasını istemek, 

kamusal sorumluluğun bir 

gereğidir. 

Durum gösteriyor ki, “1999 

depremine hazırlıksız yakalandık” 

ifadesinin dayanaksız olduğu ve 

sorumluluktan kurtulma amacını 

taşıdığı, bugün İstanbul’un, 

1999 yılından daha ileri bir 

pozisyonda bulunmadığı gerçeği 

ile kanıtlanmaktadır. Gerçekten 

de İstanbul, aradan geçen onca 

yıla, verilen onca söze, mantar 

gibi biten kentsel dönüşüm 

projelerine rağmen 1999 yılından 

farklı değildir. Tek fark, nüfusun 

artmış olduğu ve deprem 

tehlikesi altında bulunanların 

sayısının 1999 yılına göre 

kayda değer oranda fazlalaşmış 

olmasıdır.

Deprem sonrası İstanbul trafiği

İstanbul’un, trafik açısından 

dünya ölçeğinde en problemli 

kentlerden biri olduğu 

bilinmektedir. Dünyada kent 

içi ve kent dışı taşımacılığının 

birbiriyle entegre edilmesine, 

karayolu, denizyolu, havayolu, 

demiryolu ve boru hatları ile 

yapılan taşımacılığın birlikte 

planlanmasına ve toplu 

taşımacılığı özendiren ulaşım 

politikalarının uygulanmasına 

rağmen, ne yazık ki İstanbul’da 

merkezi, bütünlüklü ve 

sürdürülebilir bir ulaşım sistemi 

yoktur. Ulaşım yatırımları günü 

kurtarmaya dönüktür ve lokal 

sorunu gidermek esasına uygun 

yapılmaktadır. İşin doğrusu, 

lokal müdahaleler, başka lokal 

sorunları tetiklemekte, trafik 

içinden çıkılamaz bir sorun 

yumağı haline gelmektedir.

İstanbul’un trafik sorunu, 

deprem sonrası müdahale 

olanaklarının önündeki ciddi 

engellerdendir. Kentlilerin 

yaşadığı ulaşım sorunu, deprem 

sonrasında yaşamı doğrudan 

etkileyen içeriğe bürünecektir. 

Mevcut durumda bile, küçük 

bir trafik sorununun neredeyse 

bütün kent trafiğini zincirleme 

etkilediği düşünülürse, deprem 

sonrası nasıl bir vahametle karşı 

karşıya kalacağımız daha net 

anlaşılacaktır.

Mevcut ulaşım ağının yetersizliği 

ortadayken, afet sonrası kaotik 

ortamda yetersizliğin ötesine 

geçerek, içinden çıkılamaz bir 

hal alacaktır. Sağlık, itfaiye, 

güvenlik ve benzeri zamanla 

yarışan araçların trafik 

engeliyle karşılaşması telafisi 

mümkün olmayan sonuçlar 

doğuracaktır. Aynı şekilde, alt 

ve üst geçitlerin, köprülerin ve 

köprülü kavşaklar gibi ulaşım 

yapılarının depremde ne tepki 

vereceği bilinmemektedir. Ulaşım 

yapılarının depremden olumsuz 

etkilenmesi ise karşımıza 

kapkara bir tablo çıkartacaktır. 

Marmara depreminden sonra 

başlatılan ve üç yıl süren bir 

çalışmayla belirlenen “Acil 

Ulaşım Yollarının” varlığı ise ne 

yazık ki tartışmalıdır. Bazı yollar 

kapatılmış, bazı yollar otopark 

haline getirilmiştir.

Deprem toplanma alanları ile 

acil ulaşım yollarının akıbeti, 

deprem sonrası tam bir felaketle 

karşı karşıya kalacağımızı 

göstermektedir.

Bilimi reddetmenin, meslek 

odalarını devre dışı bırakmanın 

sonuçları

Bilindiği gibi, 2011 yılında 636 

ve 644 sayılı Kanun Hükmünde 

Kararname, 3 Nisan 2012 ve 

14 Nisan 2012 tarihlerinde, 

Planlı Tip İmar Yönetmeliği 

ile Yapı Denetimi Uygulama 

Yönetmeliği’nde gerçekleştirilen 

değişiklik ve 9 Temmuz 2013 

tarihinde 3194 İmar Kanunu’nun 

8. maddesinde yapılan 

değişiklikle Meslek Odalarının 

kamu adına denetim yapma 

yetkisi elinden alındı. Neticesinde 

meslek odaları işlevsizleştirildi, 

Meslek Odası-üye ilişkisi 

zayıflatıldı, Meslek Odalarının 

üyelerini denetlemesine engel 

getirildi, yapı denetim sistemi 

karmaşaya teslim edildi. 

Meslek Odalarının mevzuatında 

gerçekleştirilen değişiklikler, 

bilimi, bilimsel yöntemi 

umursamayan karar ve 

tasarruflar göstermektedir ki, 

deprem tehlikesi yeterince 

32

17 ağustos anma etkinlikleri