22
sayı 139/2016
ortaya koymaktadır. Aslında eğitimin en iyi düzeyde
olduğu düşünülen ülkelerde de diplomaya dayalı
olarak mühendislik yetkileri verilmemektedir. Çünkü
mühendislik sorumluluğu yüksek bir meslektir. Olası
yanlış uygulamaların sonuçları yaşam konforunu,
insan yaşamını, doğayı ve çevreyi, toplumun sağlık
ve huzurunu etkilemektedir. Bu gerçeğin gereği
olarak, TMMOB ve İMO “yetkin Mühendislik”
konusunu yıllardır gündemde tutmakta, önemli
çalışmalar yapmakta ve uygulamaya yönelik
girişimlerde bulunulmaktadırlar. Yapılan çalışmaların
sıralanması bile konunun ne denli ciddiyetle ele
alındığını göstermektedir (4).
İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİNDE ÖNEM KAZANAN İKİ
KAVRAM: SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE ETİK
Sürdürülebilirlik her konuda gündeme getirilen
önemli bir kavram. Yerkürenin ve insanlığın bugünü
ve geleceği ile ilgili, toplumların ve insanların
sağlıklı ve huzurlu bir ortamda mutlu yaşamaları
amacına yönelik olduğu söylenebilir. Ancak kavramın
içinin yeterince doldurulmuş olduğunu, uygulamada
somut ölçütlerle değerlendirme açısından istenen
olgınluğa eriştiğini söylemek olanaksız. Yapılması
gereken, kavramı geliştirirken olumlu etkilerinin
yaşama yansıması konusunda çaba göstermektir.
Çünkü sürdürülebilirlik, esas olarak, kısa ve uzun
dönemde bir toplumun her bireyinin daha yüksek
yaşam kalitesine sahip olabileceği koşulların
yaratılması amacına yönelik bir kavramdır.
Bilindiği gibi sürdürülebilirlik ekonomik, sosyal ve
çevresel boyutlara sahiptir. Toplumun ilerlemesi ve
ekonominin gelişmesi, elbette genel hedeflerdir.
Ekonomik çözümler geliştirmek üzere, uygun
malzemelerin ve teknoljilerin kullanılması İnşaat
mühendisliğinin benimsediği doğal yaklaşımdır.
İnşaat mühendisliğine günümüzde yeni görevler
yüklenmektedir. Yeni görevin özü, daha geniş açılı
bir bakışla, tasarlanan ve uygulanan yapıtların
topluma, doğaya ve çevreye zarar vermesini
önlenmektir. Kaynak kullanımı ve teknoloji tercihleri
doğanın ve çevrenin korunması amaçlarına göre
yapılmaktadır.. Sürdürülebilirlik gelecek kuşakların
da bugün var olan doğal güzellik ve zenginliklerden
yararlanması kaygısını taşırken, elbette ki öncelikle
yaşanan dönemin çevre ve yaşam kalitesi
kaygılarını dikkate almak durumundadır.
Üzülerek belirtmek gerekir ki, ülkemizde
sürdürülebilirliği umursamayan, yani doğaya ve
çevreye zarar vermekte sakınca görmeyen ve
toplumsal sorumluluk taşımayan uygulamalar
son dönemde sıkça gündeme gelmektedir. Bu
gelişmeler bu ülkenin havasını soluyan herkesi ve
özellikle inşaat mühendislerini yakından ilgilendirir.
HES’ler unutulmuş gibi. Karadenizdeki yeşil yollar,
buna karşı gösterilen tepkilerle belleklerde. Maden
uğruna doğa kıyımı olayında süreç devam ediyor.
Yeşil alanların imara açılması, altyapı kapasitesi
yetersizliğini umursamayan AVM’ler, rezidanslar,
aralarında Tarihi Yarımada siluetini bozan 16x9
namlısı dahil gökdelenler, … Bu liste uzatılabilir.
İstanbul’un geleceğini karartabilecek riskler
taşıyan 3. Köprü, 3. Hava alanı, Avrasya Tünelini
anmadan geçmek olmaz. Haydarpaşa ve Sirkeci
Garlarının rant amaçlı başka işlevler için kullanımı
girişimlerinden vazgeçilmiş gibi, ama kuşkular
sürüyor. Validebağ, imara açılması düşünceleri
başka bir konu. Kadıköy’ün zaten kısıtlı yeşil
alanlarından Meteoroloji arazisine dikilen ve izin
verilenle yetinilmeyip yasadışı kazanılan inşaat
alanlarıyla daha da büyütülen, Özgürlük Parkını ve
çevresini baskılayan azman yapılarla ilgili akıl almaz
gelişmeler sürüyor. Boğaz’ın o güzelim sahillerinde
dolgular, Kabataş’ın Martısı gibi uygulamalar
gerçekleşiyor. İstanbul’un birkaç önemli
meydanından biri olan Üsküdar Meydan’ının yok
edilmesinden sonra denizin doldurulması suretiyle
yeniden oluşturulması söz konusu…. Her gün yenisi
gündeme gelen yeni doğa ve çevreye zarar veren
girişimlere, askeri alanların değerlendirilmesiyle
ilgili kaygılı bekleyiş, en son olarak da plan dışı
tüneller nedeniyle gündeme gelen Maçka Parkı olayı
da eklenmiş durumda .
Doğaya ve çevreye zarar veren uygulamaların
dışında deprem afetini unutmamız olası değil.
1999 depreminin neden olduğu acılar ve yıkımlar
belleklerden silinmiş değil. İstanbul ise büyük
bir deprem beklentisinin tedirginliğini yaşıyor. Hiç
kuşkusuz, ülkemizde inşaat mühendisliğinin en
başta gelen sorunu depremdir. 1999’dan bugüne
geçen sürede yapılanların yeterli olduğunu söylemek
olanaksız. Deprem sonrası toplanma yeri olarak
belirlenen alanların yapılaşmaya açılması konuya
yaklaşımdaki ciddiyetsizliği gösteren örneklerden
biri. Kentsel dönüşüm olayının bile rantsal
bölüşüme dönüştürülmesi düşündürücü, doğuracağı
altyapı sorunları ise gündeme gelmiyor bile…
Temel sorunların yaratıcısı olan arsa rantı konusu ve
ortaya çıkacak rantın toplum yararına kullanılması
anlayışı mutlaka değerlendirilmeli ve çağdaş bir
çözüme kavuşturulmalıdır. Rantsal olumsuzlukların
önlenmesi için gerekli farkındalığı yaratıcak
çalışmaların yapılması önem taşımaktadır.
Öte yandan demokrasi kültürü, toplum kültürü,
alışkanlıklarla ilgili temel sorunlar hakkında
düşünceler geliştirilmeli ve halkın önemli kararlara
katılımı sağlanmalıdır. Sürdürülebilirliğin kazandığı
öneme koşut olarak, artık etik içselleştirilmesi
gereken yaşamsal nitelikte bir kavram olarak
değerlendirilmelidir..
22
makale