28
sayı 140/2017
sonra toplanan genel kurulda,
gündem maddelerinden biri yapı
denetime ayrılmıştır. 1961 yılında
Odamız tarafından önerilen
“Yapı Polisi”, yapı denetim
sistemin öncüsü sayılmış, öneri
kamuoyunda ciddi tartışmalara
yol açmıştır. Odamız dönem
dönem mevzuatın sınırlarını
zorlayarak proje denetimini
hayata geçirmiştir. 1961 yılında
İstanbul, 1962 yılında ise Ankara
ve İzmir Belediyeleri ile yapılan
protokoller çerçevesinde proje
denetimi uygulaması başlamış,
daha sonra uygulama ülke
geneline yayılmıştır. TMMOB’nin
1973 yılında yapılan 18.
Genel Kurulu’nda kabul edilip
uygulamaya alınan “Ortak Mesleki
Denetim Yönetmeliği”nin 12 Eylül
1980 askeri darbe döneminde
İmar ve İskân Bakanlığı
tarafından durduruluncaya
kadar devam etmiştir. Bu durum
Odamızın, sadece eleştirel
bir pozisyon almadığını, aynı
zamanda çözüm önerileri
geliştirdiğini göstermektedir.
Bugün geldiğimiz noktada,
Odamız ilgili kurumlardan talep
gelmediği sürece mesleki denetim
yapmamayı tercih etmektedir.
Meslektaşlarımızın ürünlerinin
değil mühendislik niteliklerinin
belgelendirilmesinin önemine
vurgu yapmakta ve çalışmalarını
bu doğrultuda sürdürmektedir.
Çok yakın tarihte yürürlüğe giren
Referans Belgesi Yönetmeliği
ve Uygulama Esaslarına
yönelik çalışmalar bu amaçla
sürdürülmektedir.” sözleriyle
konuşmasını sürdürdü.
SUNA, yapı denetim sistemi
yapboz tahtası haline getirildiğini
ilgili mevzuatta yapılan
değişiklikleri hatırlatarak,
“Mevcut yapı denetim sistemine
dair en temel eleştirimiz Yapı
denetiminin özünde bir kamu
hizmeti olduğunun gerekliliğinin
kabul edilmesi hususudur.
Vurgumuzun odak noktasında,
yapı denetiminin rekabetçi piyasa
koşullarına terk edilmemesi
yer almaktadır. Ne mevcut
mevzuatta ne de zaman zaman
paylaşılan tasarılarda bu konuya
ilişkin bir düzenleme yoktur.
Kaldı ki tam tersi düzenlemeler
görülmektedir. Bilindiği gibi
mal sahibi ve/veya müteahhit
ile yapı denetim kuruluşu
arasındaki ilişki sorunludur.
Sorunun kaynağı, yapı denetim
kuruluşunun, müteahhit veya mal
sahibi ya da her ikisi tarafından
müştereken belirlenmesi ve
belirli bir ücret karşılığında
yapı denetim kuruluşundan
hizmet satın alınmasıdır. Yapı
denetim kuruluşunun parasını,
denetlemekle sorumlu olduğu
işverenden alması hizmetin
ruhuna aykırıdır, maddi temellerini
ortadan kaldırmaktadır. Tam
da bu noktada yapı denetim
sistemi dışında tutulan TOKİ
ve benzeri kamu kuruluşlarına
ilişkin bir noktayı vurgulamak
istiyorum. Bilindiği gibi TOKİ
gibi büyük ölçekli konut projesi
üreten kuruluşlar, yapı denetim
sistemi dışına çıkartılmıştır.
TOKİ bir kamu kuruluşudur.
Yani kamu yönetiminin bir
parçasıdır, dayanağını yasalardan
almaktadır. Dolayısıyla topluma
karşı sorumluluğu bulunmaktadır.
Kamusal yararı, toplumsal
çıkarları ön planda tutmak
zorundadır. Bu zorunluluğu yerine
getirip getirmediği ancak ve ancak
denetimle mümkün olabilecektir.
Güvensiz yapıların ciddi sorun
olarak toplumsal hayatı etkilediği
bir ülkede, binlerce insanın
barınacağı büyük ölçekli projeleri
denetimden muaf tutmak nasıl
izah edilebilir? Sınırsız yetkilerle
donatılan, kamu kaynaklarını
dilediği gibi kullanan, büyük
kentlerde arsa stoku oldukça
sınırlıyken, hazine arazilerinde
konut projesini gerçekleştiren,
özellikle değerli araziler üzerine
lüks konut yaparak hem rant
sağlayan hem de kuruluş
felsefesine ters düşen TOKİ’nin,
bütün gücünü kamudan sağlamış
olmasına rağmen, kamusal
denetimden muaf tutulması,
gerekçesi ne olursa olsun
düşündürücüdür.” dedi.
TMMOB Asgari Ücret
uygulamasının önemine de
değinen SUNA, yapı denetim
kuruluşlarında çalışan
meslektaşların, 2017 yılı için
belirlenen mühendis asgari
ücretinin altında çalıştırıldığını,
tüm özlük haklarıyla, iş
güvencesiyle, iş güvenliğiyle
ilgili sorunlarla boğuştuğunu
ve bu sorunların mühendislik
hizmetlerinde nitelik kaybıyla
sonuçlandığını belirterek, “Meslek
odaları, yaşam boyu eğitim
ilkesinden hareketle, bu konuda
üzerine düşeni yapmaktadır ve
kamu idaresi ile işbirliği içerisinde
yapmaya hazır olduğunu
28
çalıştay