12
sayı 141/2017
adına kayda değer bir şey yoktur. Eğitim düzeyi
düşük, okur-yazar oranı yüzde onun altındadır.
Ulaştırma sistemi, ancak 4000 km’si iyi durumda
18 000 km yol ve 3700 km uzunluğunda bir
demiryolu ağından oluşmaktadır.
Bu olumsuz koşullara karşın, Cumhuriyet’i kuranlar
bağımsız ve çağdaş uygarlık düzeyini aşan bir
toplum yaratma kararında ve inancındadırlar.
Yani var olan ulaştırma sistemi ne ekonomik
ne de toplumsal anlamda gelişmeye destek
olmaktan uzaktır. Bu koşullarda yöneticilerin
ulaştırma politikasını şu saptamaların yönlendirdiği
düşünülebilir:
•
Ankara’yı Adana’ya bağlayan çizginin doğusunda
hattı bulunmayan ve «ağaç» ya da «sömürge» tipi
denilen bir ağa sahip yetersiz ve dengesiz bir
demiryolu sistemi vardır.
•
Kurtuluş savaşı sırasında demiryolu
yetersizliğinden çok sıkıntı çekilmiştir.
•
Demiryolu çağın en ileri teknolojisinin
temsilcisidir.
•
Osmanlı Devleti’nde demiryolunu Türkler değil
yabancılar işletmektedirler. Kurtuluş Savaşı’nda
yenik düşen Avrupa Türklerin demiryolunu
işletemeyeceği, dolayısıyla demiryolu için onlardan
yardım istemek zorunda kalacakları beklentisi
vardır.
Bu saptamalara göre geliştirilecek politikanın ana
ilkeleri şunlar olabilir:
•
Ekonomik ve toplumsal gelişmeyi destekleyecek
bir ulaştırma ve istihdam olanağının oluşturulması.
•
Demiryolu atılımı sayesinde, doğuya doğru
geliştirilecek yeni hatlarla önemli merkezleri
birbirlerine bağlanarak ülke bütünlüğünün
sağlanması.
•
Ulusal güvenliğe destek olacak bir ulaştırma
sistemi oluşumuna destek verilmesi.
•
Çağdaşlık, dolayısıyla bilim ve teknoloji hedefi
doğrultusunda bir adım atılması.
•
Yabancıların Türkler demiryolunu işletemezler
savını boşa çıkarıp öz kaynak olanaklarımızla
demiryolu sisteminin işletilmesi ve bu fırsatın
kullanılarak toplumun özgüveninin yükseltilmesine
katkı sağlanması.
Yukarıdaki düşünce ve yorumların dayanağı
Cumhuriyet’in kurucularının açıklamalarıdır.
İşte Mustafa Kemal ATATÜRK sözleri:
“Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük
olursa olsun, iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça
payidar olunamaz.”
“İktisadiyatın gelişmesinde başlıca lüzumlu olan
yollar, demiryolları, limanlar, kara ve deniz nakliye
vasıtaları milli mevcudiyetinin maddi ve siyasi kan
damarlarıdır. Refah ve kuvvet vasıtasıdır.”
“…Türk Milletinin servet, refah, medeniyet yollarında
yürümesi ve Türkiye’de iktisadi hayatın yüksek
inkişafları ancak bu demirden yollarla olacaktır.”
Yukarıdaki sözler Cumhuriyet’in ulaştırma ve
demiryolu politikasının açık ifadesidir.
Peki bu politika uygulamaya nasıl yansıtılmıştır?
Elbette bugünkü anlamda bilimsel bir planlama
süreci yoktu. Fakat uzmanlar ve yöneticiler
yapılacak hatlar üzerinde uzun süreler kafa
yoruyorlardı. Demiryolu ağını ülke bütünlüğünü
sağlama amacı doğrultusunda, doğuya doğru
geliştirme kararlarını olağanüstü bir hızla
uygulamaya koyuldular .
Bir gün, bir masa etrafında yapılan çalışmalara
tanık olan lise öğrencisi Afet İNAN harita
üzerindeki hatları işaret ederek; “Bütün bunlar
gerçekleşebilecek mi?” benzeri bir soru sorar. Yanıt
şöyledir: “Planlarımız kâğıt üstünde kalmak için
çizilmiyor. Yapıldıkça görürsün.” Bu yanıt, başarılı
bir uygulamanın olmazsa olmazı politika ve plan
kararlılığının kanıtıdır. 1923 yılında yayınlanan bir
yasa ile Türkiye’de yeni hatların devlet tarafından
yapımı ve işletilmesi kararlaştırılmıştır.
Türk Demiryolcuları 1925 yılında ilk Ulusal
Demiryolu Kongresini yapmışlardır. Bunu dört kongre
daha izlemiştir. Teknik sorunlar ve standartlar
konusunda kararlar almışlardır. Yani çalışmalarda
bilimsel bir desteğin gerektiğinin bilincindedirler ve
bu bilincin gereğini yerine getirmişlerdir.
Demiryollarımızın, her türlü olanaklar sonuna kadar
zorlanarak, öz kaynaklarımızla gerçekleştirilmesine
özen gösterilmiştir. 1930 yılında devrin Başbakanı
İsmet İNÖNÜ demiryolu hatlarının yapımını
ulusal gücümüzle başardığımızı vurgulamaktadır.
Aşağıdaki sözleriyle Lozan’da kendisine Türkiye’nin
kalkınmak için mutlaka Avrupa’ya muhtaç olacağı
ve kazanımlarını geri vermek zorunda kalacağı
tehdidini savuran Lord CURZON’a yanıt verir gibidir:
“Demiryollarımızı kendi vasıtamızla yapmaya
mecburduk, yaptık.”
“Şimendifer zaferi; Türk işçisinin, Türk mühendisinin,
Türk sermayesinin zaferidir.”
Falih Rıfkı ATAY 1942 yılında kaleme aldığı
“Demiryolculuğumuzun XV’inci Yılı” başlıklı
12
makale