29

sayı 145/2017

ne karım!
Toprak, güneş ve ben
Bahtiyarım!

Şu anda ben de bahtiyarım!

Bu “mutluluk’’ konusunda biraz derinleşelim: 

Bir kere hepimizin en çok bildiği, çok kere eşit 

şartlarda yaşadığı mutluluk var; seks yaparken 

duyulan mutluluk. Sonrası şu andaki mutluluğuma 

benzer duygular: Sanat eserleri karşısındaki 

duygularımız. Bir film seyrediyorsunuz; veya 

tiyatrodasınız, büyülenmiş gibisiniz, film bitiyor 

veya oyun bitiyor. Bir kaç dakika yerinizden 

kıpırdayamıyorsunuz, alkışlamanız gerektiğini 

düşünüyorsunuz da kendinize geliyorsunuz.

Al sana bir şiir daha:

  

Yavaşça altımızdan çekildi toprak
Gölgesini başka yöne çevirdi ağaç
Kayboldu avuçlarımızda okşadığımız saç

Geçmiş ve gelecek günlerin ağırlığı
Unutulmuş rüyalar kadar uzaktı
Korktuk şimdi rüzgar esecek, bir kuş kanat 
çırpacaktı.

Sonra geçmişte bir ara bir müzik parçası ile 

nasıl coştuğumuzu veya bir tabloyu, bir heykeli 

donmuş gibilerden dakikalarca seyrettiğimizi  

anımsıyorsunuz. Lafın kısası insanlar birbirine 

benzer hikayeler içinde yaşamışlar ve mazi 

olmuşlar. Farkları abartmamak gerek.

Bugünkü konumuz bir anı kitabı. Benim ilk ve tek 

kitabım. Sanat eserleri arasında en yakını roman. 

İki asır önce bu sanatın öncülerinden Balzac 

(Honore de Balzac)’ın yüzü aşkın sayıda roman 

yazdığını, bunlardan doksan üç tanesini, “Gorio 

Baba’’ dan başlayarak, “İnsanlık Komedisi’’ başlığı  

altında topladığını düşünüyorsunuz, “Tanrı’’nın 

varlığına inanası geliyor. Daha iyisi biz insanların 

ne kadar ortak şeylerden aynı hisleri paylaştığını 

düşünüp  birbirimizi sevmemiz gerektiğini 

hatırlamalıyız. Ortak, ufak, sonsuz şeyler dünyası: 

Hani matematikte dy, dx derken yanlarına bir 

sonsuz işareti koyuvermek gibi. Oldu olacak aklıma 

bir İstanbul Türküsünden bir bölüm okumak geliyor:

Aba da bir, çuha da bir giyene yar
Güzel de bir, çirkin de bir sevene yar
Canım kurban olsun kıymet bilene yar

Evet, şovmenliğimi beğenmişsinizdir. Geçenlerde 

bir müzik programında Mevlana’ya yakıştırılarak bir 

söz söylendi: Aşk çok güzel bir duygu; fakat dile 

düşmek tehlikesi var, dikkat etmeli. 

Haydi, hazır dinleyici bulmuş iken ezberimdeki bir 

şiiri de sizinle paylaşayım:

İptida sevmeyi öğrenmeliyim sevmeyi inceden ince
Su gibi su gibi ezberlemeliyim bütün dualardan 
önce

Bir tek böcek kanat çırpar aşk ile bütün bahçe 
çalgı çengi kıyamet
İnsanlar, insanlar da rengarenk işte, kalbim sen 
yalnız meram et
 

Evet Balzac’ın şah eserleri ile başlayan macerada 

Viktor Hügo’nun “Sefiller”ini Dostoyevski’nin 

“Suç ve Ceza”sını Tolstoy’un “Savaş ve Barış”ını 

hatırlayıp benim anılarıma geçersem bana haksızlık 

olur; yerimi bilmeliyim.

Büyük Nazım’ın bir şiirinde gebe eşini okşamanın 

mutluluğunu anlatmakla başlayıp, ondan mahrum 

bırakılmanın üzüntüsüne geçtiği şiirini hatırlıyorum, 

Şair sonraki dizelerinde perişan edilen halkların 

uğradığı vahşete geçer, Hiroşima’da yananları 

hatırlar sonra, sonra güneşin bile yok olacağını 

hatırlayıp, “bütün baştan beri yazdıklarım lafı güzaf”  

der. Elbetteki benimkiler de lafı güzaf. Ben sözlerimi 

burada kesiyorum. Sorularınız, takıldığınız şeyler 

varsa onları konuşalım.

Söz Alan ÜLKÜ ARIOĞLU: Siz çok yönlü bir 

insansınız: mühendissiniz, hukukçusunuz, 

eğitimcisiniz, sosyal demokrat olarak 

nitelendirilebilecek politik görüşünüzle odamız yöne-

timinde etkili oldunuz. Etrafınıza ışık saçıyorsunuz; 

örneğin Bilim Merkezi çabasındaki heyecanınız çok 

önemli idi. Şimdi ayni yolu tekrar izlemek olanağı 

olsa  davranışınız  değişir mi? Örneğin İTÜ öğrencisi 

olmak ister misiniz? İlgilendiğiniz bölümler arasında  

sizi en çok bölüm etkiledi.

İZZETTİN SİLİER: Ben Sayın Ülkü Arıoğlu ve  

Ersin Arıoğlu gibi “mühendis’’ niteliğinde üstün 

adımlar atmış bir insan değilim, büyük ve başarılı 

mühendislik işleri yapmadım, ama kendimi her 

şeyden önce “mühendis’’ addediyorum. İTÜ’ye giriş 

o günlerde Türkiye’nin büyük coşku içinde yaşadığı 

bir yarıştı. Sonraki yaşamımızda bu yarışın etkilerini 

hep yaşamışızdır. Aramızdan dünya çapında 

başarılı mühendisler çıktı. Oradaki günlerimizde 

umduğumuzu bulamadığımız, geresiz yorgunluklar 

yüklendiğimiz şeklinde şikayetlerimiz oldu. Ama İTÜ 

çok büyük bir kurum idi. BİZE KAZANDIRDIKLARI 

YANINDA ŞİKAYETLERİMİZ KÜÇÜK VE HAKSIZ 

KALIR. Mesela yalnızca Mustafa İnan’ın öğrenciliği 

29

imza günü