30
sayı 145/2017
fırsatını vermiş oluşu orada geçirdiğimiz beş seneye
değerdi. Ben statik ve mukavemet dersini onunla
okudum, şimdi cisimleri kuvvetlerin eğleştiği yerler
olarak hissediyorum. Bu belki de Ersin Arıoğlu’nun
kitabında “İnşaatın içindeki kuvvetleri vucudunuzda
hissedeceksiniz’’ diye tarif ettiği şeydir. Kaldı ki
Mustafa İnan yanında Meşhur SUCU BURHAN gibi
başka yıldız hocalarımız vardı.
Ayrıca ben üniversiteleri diploma alınan, meslek
öğrenilen yerler olarak kabul etmedim. Üniversite,
öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin sahip oldukları
niteliklerinden ve kampusu içinde veya civarındaki
sosyal faaliyetlerden kolayca edinilebilecek
kaliteleri kazanma yeri yücelme yeri addetmişimdir.
Belki insanlar ömürlerinin mezuniyet sonrasında
da buralara yer verseler diye düşünürüm. Çelişki
gibi gelmesin benim öğrencisi olduğum günlerde
İSTANBUL HUKUK FAKÜLTESİ de zirvede olduğu
günleri yaşıyordu, Benim gibi ikinci lisans istiyenler
için çok iyi idi. Ben “İyi hukukçu’’ olduğumu da
hissetmişimdir.
BİR İZLEYİCİ: Ülkü Hanımın sorusundan
hareketle, ben başka bir soru sormak isterim:
Yüzyıl sonra insanlığın varacağı nokta üzerinde ne
düşünürsünüz? Konuşmanız kaydedildiğine göre
söyleyecekleriniz tarihi bir açıklama da olabilir
İZZETTİN SİLİER: İnsanların tarihi şey söyleme
başarısını kendi nitelikleri veya iradeleri ile
vardıklarını düşünmüyorum. İnsanlar ölçülü veya
ölçüsüz konuşurlar; sonradan bunların bazıları o
şansı yakalar. Ben
tarihi şeyler söylemek
iddiasında değilim.
Yüz yıl sonrasında
dünyamızda
insan kalacak
mı konusunda
şüphelerim var,
bunu üzülerek
belirtmeliyim.
METE AKALIN:
İzzettin Ağabey sizi
eskiden de çok
severdim, eserinizi
okuyunca daha çok
sevdim; çok tatlı açık
bir üslubunuz var.
Tebrik ederim.
Sizinle ilgili bir
kaç olayı burada
anlatmak istiyordum:
Sizin isminizi ilkin Ağrı’da askerliğimi yaparken
duymuştum. Üç gün gecikerek gelen gazetelerinden
birinde “Bir mühendisin özel harp okulu açmak
üzere başvurduğu’’ yazılı idi. Bu, o günler için
aşılmaz bir ironi idi. Çok sevinmiştik. Sizin özel
yüksek okullar konusundaki uğraşlarınızı unutmak
mümkün değil. Sonraki günlerde yine sizin bir
başka davranışınız yaşamımda çok etkili oldu.
Kitabınızda anlatmamışsınız, ben anlatayım:
On iki Mart darbesinden sonra bizim Sedat Özkol
başkanlığındaki Oda Merkez Yönetim Kurulu
Üyelerinin hepsi tutuklanmıştı. Hiçbirimizin
aklında böyle bir olasılık yoktu, ne yapacağımızı da
bilmiyorduk. Siz o sırada İstanbul Şube Başkanı
idiniz, yedek yönetim kurulu üyelerini, İstanbul’da
kendi kurumunuz Fen Bilimleri Merkezinde
topladınız, o yedeklerin arasında ben de vardım.
Yedeklerle yönetimi sürdürmek çarelerini aradınız.
Yedeklerin dördü bu teklifinize uydu, gözaltında
olanların dördünden istifa mektupları getirttik;
yedi kişilik yönetim kurulu faaliyetini dört yedekle
sürdürdük. Arkadaşlar beni başkanlığa seçmişlerdi,
henüz yirmiyedi yaşındaydım. Bir olay daha:
Kanlı Pazar’dan sonraki 1 Mayıs’tayız, 1978 yılı
olmalı; eşim de dahil arkadaşlar hep beraber
Dolmabahçe’den Taksim’e yürüyoruz. Gümüşsuyu
Hastanesi civarına geldiğimizde eşim yürümekte
zorlamaya başladı. Biraz sonra baktık bir genç,
eşimin koluna girmiş ona yardım ediyor, derin
nefes alma taktikleri öğretiyor. Genç deyişime
bakmayınız, o kişi İzzettin Abi idi. Bu performansı
nasıl edindiğini sorduğumuzda bir haftadır sabahları
antreman yaptığını söylemişti.
30
imza günü