22

sayı 146/2018

mevcut durumda bile deprem toplanma alanları, ulaşım güzergâhları yok edilen bir kentin afet müdahale 

olanakları adeta bilinmeze mahkûm edilmiştir. Bölünmüş kentin deprem sonrasında nasıl tepki vereceği 

muğlâktır. 

Kaldı ki yapılaşmayla adı geçen alanda heyelan, sıvılaşma, korozyon, kireçtaşlarının ergimesine bağlı büyük 

zemin göçüklerinin meydana geleceği, Kuzey Anadolu fay hattına ortalama uzaklığın ise yer yer 15 kilometre 

olduğu gerçeğiyle birleşince karşı karşıya olunan tehlikenin önemi daha net görülebilir. Ayrıca dikkat 

çekilmelidir ki, proje kapsamında yapılacak dolgu adaların depremde vereceği tepki risk içermektedir.

Değerli Katılımcılar,

Ayrıntılarına hocamız değinecek ancak başlıklar halinde projenin olası olumsuz sonuçlarını sıralamak 

isterim.

İstanbul ve Marmara nüfusunun artacak olması ve nüfus yoğunluğunun doğuracağı olası sonuçlar, 

projeye dönük ilk itiraz noktasını oluşturmaktadır. İstanbul’un 25, İstanbul dahil Marmara’nın 40 milyon 

olması beklenmektedir ki, bu, ulaşım, altyapı gibi mevcut sorunların katlanarak varlığını sürdüreceğini 

göstermektedir. 

Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere ve Durusu üzerinden geçecek şekilde projelendirilen ve yaklaşık 45 

kilometre uzunluğundaki kanal İstanbul’un güzergâhında bulunan göl, dere, doğal yeraltı su ve kanalları 

büyük ölçüde tahrip olacaktır. 

Hatta su havzalarını besleyen su varlıkları, Karadeniz ve Marmara’nın tuzlu sularının karışmasıyla yok olma 

tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu, zamanla susuzluk tehlikesini ortaya çıkaracaktır. Avcılar, Bağcılar, 

Gaziosmanpaşa, Güngören, Küçükçekmece, Başakşehir, Esenyurt gibi ilçelere su veren Sazlıdere barajı yok 

olma tehlikesi altına girecektir. Aynı tehlikeden Terkos Havzası için de söz etmek mümkündür.

Proje kapsamında köprüler, yollar, konutlar, iş merkezleri yapılacağı için doğal yaşam alanlarının, 

ekosistemin bozulması şaşırtıcı olmayacaktır. Bölgede 102 milyon metre kare nitelikli tarım alanını 

olduğu ve tarımın yapılaşmadan etkileneceği düşünülürse, Trakya ve Marmara’nın gıda sorunu yaşanmaya 

başlayacağı ve hatta gıda fiyatları yükseleceği açıktır.

Projenin hava kirliliğine yol açacağına dair öngörülerin dayanaksız olmadığı açıktır. Proje kapsamında 

çıkacak 1,5 milyar metreküp hafriyatın neden olacağı tozun, limit değerin 600 katı olduğu bilinmektedir ki. 

Proje tamamlandığında artan nüfus yoğunluğu, bozulan ekosistemle İstanbullular daha fazla zehir solumaya 

başlayacaktır. Sadece karasal değil, deniz ekosisteminde de olumsuz etki göstermesi beklenen projenin, 

Marmara-Karadeniz su dengesini, İstanbul Boğazındaki su akış doğallığını bozacağı açıktır.

Değerli Meslektaşlarım,

Sayın İlhan Avcı hocamızın bir röportajında belirttiği gibi, ‘şehir şu an batan bir gemidir ve bu yükü 

kaldırması mümkün değildir.’ Emlak rantı yaratma dışında şehircilik politikası olmayanların, bilim 

insanlarının uyarılarına kulaklarını kapatanların yanıldıkları acı deneyimlerle ortaya çıkmıştır. Umarım, 

gelecekte yükü kaldıramadığı için iflas eden İstanbul ve zamanla yok olacak Marmara Denizi ile karşı 

karşıya kalmayız. Kentimizi, ülkemizi, doğamızı çok seviyoruz. Umarım bu defa yanılan biz oluruz.

22

konferans