25

sayı 146/2018

dahil hepsine ‘marş marş’ dedi. 

Öyle bir binbaşı yani. Ama o kampı 

tam teçhizatlı yaptık. Bir evvelki 

sene sivil yaptık, Harbiye’ye gidip 

geldik. Harbiye’nin bahçesinde 

tatbikat yaptık.

HNÇ- Yedek asker olarak sizi de 

eğitime almışlar. 

İA- İkinci sene tam teçhizat 

verdiler. Yani elbise, ekmek 

torbası, matara, süngüsü, sırt 

çantası, sırt çantasının üstünde 

battaniyesi ve yaz günü kaput 

verdiler. Bunları, elbise ve kaputu 

geri almadılar, onlar bizde kaldı. 

Benim yorumum şu: Almanlar 

gelmiş, Bulgaristan’ı almışlar, 

sonra bize gelecekler, doğru 

Çanakkale. Giy elbiseni gel 

diyecekler. Yani hazırlıktı bunlar, 

çünkü silahı, kasaturayı verebilir, 

standart onlar, ama elbise 

deyince elbise uydu uymadı falan, 

yani harp içindeyken (1942’de) 

işte herşey hazır diyor, elbiseni 

giy gel. 

HNÇ- Yedek subay yapacaklar 

ihtiyaç halinde.

İA- 1942’de böyle bir duruma 

girildi. Sonra kömür de yok, 

birinin aklına geldi. Herkes 

giydi asker kaputunu, indik 

sınıfa, askeri okul gibi olduk. 

Harp zamanını böyle geçirdik. 

1945’te İkinci Dünya Savaşı 

bitti, ama etkileri sürdü tabii, 

1946’da biz mezun olduk. 

Gümüşsuyu binasında hemen 

asistanlığa başladım. 1946-

1950 yılları arasında Gümüşsuyu 

binasındaydık. Gümüşsuyu 

binasında şöyleydi: Bir profesör, 

4 asistan bir odadaydık. 5 tane 

masa vardı, bir hoca, 4 tane de 

asistan. 

HNÇ- Hocam, Taşkışla ne o 

sıralarda?

İA- Taşkışla’da o sıralarda yarı 

asker var, terk edilmiş bir bina. 

Ama asker var. Bir köşesinde 

askerler, jandarma falan vardı. 

İsmet İNÖNÜ o sıralarda 

Cumhurbaşkanıydı ve yardım 

ediyordu. Teknik Üniversite gözde 

bir yerdi, mühendise ihtiyaç 

vardı, gözdeliği de oradan geliyor. 

Hatta daha evveli de var. Ben 

çıkarmıştım birtakım şeyler, 1924 

senesinde Refet (BELE) Paşa 

İstanbul’a gelmiş Trakya’yı teslim 

almak için İngilizler, işgal güçleri 

çekiliyor.

HNÇ- Kurtuluş Savaşı sonu, Refet 

(BELE) Paşa Trakya’yı teslim 

almak için görevlendiriliyor.

İA- Refet (BELE) Paşa mühendis 

mektebine uğramış. Orada bir 

konuşma yapmış, yani mühendise 

ihtiyacımız var, siz şöylesiniz, 

böylesiniz, imal edeceksiniz falan 

gibi. Yani öyle bir değer veriyorlar 

mühendisliğe. Farkındalar ki 

kalkınma o yoldan olabilir. İsmet 

İNÖNÜ’nün gayretiyle Taşkışla 

tahsis edildi. Çok harap haldeydi. 

Bizim arkadaşlar -ben gitmedim-  

röleve için gittiler (Röleveden 

gelince hemen duşa girerlerdi, toz-

pire üstlerinde). Yani böyle harap 

bir yerdi, yarı boş, metruk yani. 

Evvela rölevesi yapıldı. O zamanlar 

Mehmet Emin ONAT’la Paul 

BONATZ vardı. Ankara’da bir sürü 

bina yapan, sergi binasını operaya 

dönüştüren BONATZ,  ONAT’la 

birlikte çalışarak üniversite 

binası haline getirdiler burayı, çok 

değişti. Şimdi otel yapalım falan 

diye çıkıyorlar bazen.

HNÇ- Hocam biliyorsunuz, 

Mimarlar ve İnşaat Mühendisleri 

Odası Turgut ÖZAL döneminde 

-rahmetli diyelim- Taşkışla’yı otel 

yapmak isteyen Selim EDES’e 

verdirmedik.

 

İA- Ben de içindeydim, biliyorum.

HNÇ- Dönemin Adalet Bakanı 

ve Baro da Taşkışla’nın Adalet 

Sarayı olmasını istiyor. 

İA- Bir gün bir seminer var 

aşağıda, gittik hepimiz. Rektör 

geldi, ben geldim. Rektör, 

dekan falan hepsi rektörün 

odasında, bakanlar geldi, iki 

tane bakan, birisi Safa GİRAY 

Bayındırlık Bakanı, diğeri de 

Mükerrem TAŞÇIOĞLU, o da 

Turizm Bakanıydı galiba, ikisi 

de geldi, ikisi de mühendis, 

onlarla oturduk konuşuyoruz. 

Taşkışla Adalet Sarayı olsun 

gibi birtakım şeyler konuşuluyor. 

Vali geldi, bakanlar gelince 

vali de geliyor tabi ve belediye 

başkanı da... İçeriye Bedrettin 

DALAN daldı, tam manasıyla 

durdu baktı: “Burası otel olacak” 

dedi. Ben de “Ne oteli oluyor?” 

dedim. İki katlı pencere var, 

7 metre yüksekliği var, 7.5 

metre tavan yüksekliği var, tek 

oda olmaz. Ortadan bölsen 

pencereleri ne yapacaksın? 

Binayı değiştiremezsin o şekilde. 

Vali anladı benim söylediğimi, 
“Pencereleri diyorsunuz, değil mi”, 
“ Evet”
 dedim. Ama “Amerikalılar 
bir proje yapmışlar, 7 yıldızlı otel 
yapıyorlar”
 dedi bana. Tamamen 

Bedrettin DALAN’ın ısrarıydı.

HNÇ- Bedrettin DALAN, İTÜ’lü 

elektrik mühendisi.

İA- İTÜ’lü, evet.

HNÇ- Safa GİRAY’da, İTÜ’lü inşaat 

mühendisi.

İA- Evet Safa GİRAY da orada. 
“Orası otel olacak” denilince, -tabi 

haberi yok- bunu nasıl dendi, ne 

zaman dendi düşünüyordu. Yani 

Safa GİRAY’ın bildiği müze falan 

yapılacak... Ama DALAN, gitmiş 

kandırmış ÖZAL’ı otele döndürme 

şeklinde. Böyle zamanlar geçirdik 

yani o sıra Taşkışla için. 1950’de 

Taşkışla’ya taşınma başladı. İki 

kolu bir giriş kısmındaki cephe, 

bir de Gümüşsuyu’na cephe 

diyeyim, o ikisi güney cephe 

oluyor, mimarlık fakültesi yerleşti 

oraya. O sırada öbür tarafta 

25

söyleşi