3

sayı 148/2018

NE İÇİMİZDEKİ CEVAHİRİN SOLMASINA İZİN VERECEĞİZ

NE DE KORKU İMPARATORLUĞUNA TESLİM OLACAĞIZ

D

D

 

  eğerli Meslektaşlarımız,

Ülkemiz açısından hayli kritik bir seçimi geride 
bıraktık. 24 Haziran 2018 seçimleri Türkiye 
Cumhuriyeti tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı 
sayılabilir. İşin doğrusu yeni dönemin ilk adımı 
2010’da gerçekleştirilen Anayasa değişikliği ile 
atıldı. 2017 referandumu ile köklü değişimin 
önü açıldı. Son seçim ise bir bakıma Anayasa 
değişiklerinin tescil edildiği sonuçlara tanık oldu.

Artık Türkiye için “demokratik, laik ve sosyal 
bir hukuk devleti” tanımını kullanmak mümkün 
olmaktan çıkmıştır. Özellikle Anayasa’nın başlangıç 
metninde yer alan kuvvetler ayrılığı vurgusu ile 
devlet organları arasında üstünlük sıralamasını 
reddeden yaklaşım ne yazık ki uygulamadan 
kalkmış, temel yapı taşı olan parlamenter 
sistemden vazgeçilmiş, ülkemizin kurucu kurumu 
TBMM önemsizleştirilmiş, “Başkanlık” sistemi ile 
devlete ait bütün yetki, karar ve tasarruflar tek bir 
makama bahşedilmiştir.

“Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin” olduğuna 
dair temel kabulle birlikte, bütün eksikliklerine 
ve zaaflarına rağmen 94 yıl boyunca parlamenter 
demokratik hayatta ısrar edilmiş, Türkiye’nin 
“muasır medeniyet seviyesine ulaşma” hedefi 
itekleyici güç olarak tüm toplumsal ve siyasal 
kesimleri ortaklaştırmıştır.

Bu ortaklık ne yazık ki demokratik olmayan 
şartlarda gidilen bir seçim sonrasında ortadan 
kaldırılacaktır. Ve yine ne yazık ki ülkenin en 
az yarısının demokratik parlamenter sistemin 
devamından yana olmasına rağmen toplumsal 
ve siyasal hayatta geri dönülemez değişiklikler 
gerçekleştirilecektir.

Türkiye uzun zamandır farklılıkları reddeden, 
eğitimden iş hayatına kadar farklı düşünenleri 
dışlayan, onları yok sayan, hatta farklılıklar 
üzerinden yaratılan gerginlikle toplumsal
desteğini konsolide eden bir anlayışın 
egemenliğindedir. Egemenliği elinde bulunduran 
güç peş peşe yapılan Anayasa değişiklikleri 
ve nihayetinde 24 Haziran seçim sonuçlarıyla 

tahayyülündeki yönetim biçimini hayata geçirme 
fırsatı bulmuştur.

Açık ki parlamento içi ve dışı muhalefeti kıskaç 
altına alarak devam ettirilecek yeni egemenlik 
ilişkisi sadece “tek adam yönetimi” ile 
tanımlanmayacak, bütün bir toplumsal yaşam 
tekleştirilmeye çalışılacaktır.

Baskı aygıtlarının egemenliğin koçbaşı olarak 
devrede olacağı bir zaman diliminde, ayırt edici 
özelliği toplum ve ülke çıkarları doğrultusunda 
siyasi iktidarlara muhalefet etmek olan meslek 
odalarını zorlu günler beklediğini vurgulamaya 
hacet yok.
Çünkü yeni egemenlik ilişkisinin görünür olacağı 
alan, meslek odalarının ilgi sınırları içerisinde 
bulunmaktadır. Özelleştirmelerden kentlerin 
yağmalanmasına, iş kazalarından kıyıların talan 
edilmesine, doğanın tahribatından mühendislerinin 
kazanılmış haklarının gaspına kadar oldukça geniş 
bir yelpazeye yayılan konular çetin bir mücadeleye 
sahne olacaktır.

Seçimler tamamlanmış, Cumhuriyet kazanımları 
tırpanlanmıştır. Ancak bilinmelidir ki Türkiye’de 
demokratik hayatın yeniden tesis edilmesi 
noktasında ısrarcı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil bir 
ülke kurulması hedefinde kararlı, toplumsal ve 
kamusal yarar ilkesine sıkı sıkıya bağlı milyonlar 
vardır. Meslek odaları işte bu milyonların duygu, 
düşünce ve beklentilerini bilimsel-teknik bazda 
anlaşılır kılmakla mükelleftir.

Pek çok karanlık dönemden alnının akıyla 
çıkmasını bilen bir geleneğin takipçileri 
olarak, umudumuzu diri tutarak zorlu günleri 
atlatacağımıza inanıyoruz.

Biz inşaat mühendisleri ne içimizdeki 
cevahirin solmasına izin vereceğiz ne de korku 
imparatorluğuna teslim olacağız.

Yeni sayılarımızda buluşmak üzere…

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

İstanbul Şube Yönetim Kurulu

NE İÇİMİZDEKİ CEVAHİRİN SOLMASINA İZİN VERECEĞİZ

NE DE KORKU İMPARATORLUĞUNA TESLİM OLACAĞIZ

3

başyazı