3

sayı 149/2018

TOPLUMSAL HAFIZA “NİSYANLA MALUL” OLMASIN DİYE!

D

D

 

  eğerli Meslektaşlarımız,

Bültenimizin yayına hazırlandığı günlerde İstanbul 

Beşiktaş Barbaros Bulvarı üzerinde bulunan ve 

daha önce TOKİ’ye devredilen 30 dönümlük askeri 

alanın imara açıldığına dair haberler basına yansıdı. 

Habere göre alanın yüzde 57’sine konut yapılacak 

ve kalan kısmında ise yol, park ve cami bulunacak. 

Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle onaylanan plan 

bölgede nüfus yoğunluğunu artıracağı için mevcut 

yolların genişletilmesi, yeni yollar açılması gerekecek.

Askeri alanların imara açılması gündeme geldiğinde 

Şube olarak itirazlarımızı kamuoyuyla paylaşmış, 

kentin içindeki yeşil alanların önemli kısmını 

oluşturan askeri bölgelerin yapılaşmaya açılmasının 

kent suçu anlamı taşıyacağı doğrultusundaki 

görüşlerimizle tartışmaya dahil olmuş ve kamusal 

sorumluluğumuzun gereğini yerine getirerek 

merkezi ve yerel yönetimi uyarmıştık. Lakin pek çok 

konuda olduğu gibi eleştiri ve önerilere kulaklarını 

kapatmakla “ün yapan” yerel yöneticiler, yine 

bildiğini okudu ve Beşiktaş’ın kalbine hançer 

vuracak planı hazırlayıp Cumhurbaşkanlığının 

onayına sundu. İşin ilginç tarafı, gelinen 

noktada sorumluluğu yokmuş gibi, pek çok 

konuşmasında İstanbul’daki betonlaşmayı eleştiren 

Cumhurbaşkanı planı onayladı.

İstanbul’da boşaltılan başka askeri alanlar ya imar 

açıldı ya da açılmaya hazırlanıyor. Çekmeköy, Tuzla, 

İkitelli buna örnektir.

İstanbul nüfus yoğun bir kenttir; 20 milyon 

İstanbullu başta güvenli yapı olmak üzere pek 

çok sorunla karşı karşıyadır. Deprem toplanma 

alanlarının, dere yataklarının bile imara açıldığı, 

her projeyle biraz daha betona teslim olan bir kent 

olan İstanbul’a yapılacak en büyük kötülük kent içi 

yeşil alanları yok eden, nüfus ve trafik yoğunluğunu 

artıran projeleri uygulamaya almak olacaktır ki, 

yapılan tam da budur.

Hatırlanacaktır, yaz aylarında kentimizin değişik 

noktalarında bina, istinat duvarı vb. yıkılması, yol 

çökmesi gibi facialar yaşandı. Yaz aylarında aynı 

zamanda imar affı ilan edildi. İnşaat mühendislerini 

yapı üretim sürecinin dışına çıkaran değişiklikler 

gerçekleştirildi. Bütün bunlar bütünün parçalarıdır 

ve taammüden işlenen kent suçunun unsurlarıdır.

İstanbul’da sağlıksız, güvenli olmaktan uzak, 

yapı denetimin temel ilkeleri gözetilmeden ve 

mühendislik hizmeti almadan üretilen çok sayıda 

yapı bulunmaktadır. 2 milyon yapının yarısına 

yakını bu durumdadır ve olası bir depremde ne 

tepki vereceği bilinmemektedir. İmar affı ile kaçak 

yapılaşma teşvik edilmiş, güvenli olmayan yapılar 

güvence altına alınmıştır. Kentin genelinde tam bir 

“inşaat çılgınlığı” yaşanmaktadır. İnşaat sektörünün 

içinde bulunduğu kriz bile, kamu idaresini 

“çılgınlıktan” vazgeçirmemektedir.  

Kanal İstanbul projesi bu çılgınlığın üst noktasında 

bulunmaktadır. Askeri alanların yapılaşmaya 

açılması ise bir yandan yeşile son darbeyi vururken, 

diğer yandan kamu arazilerinin talan edilmesi 

uygulamalarının hız kesmeden devam ettiğini 

göstermektedir. Örneğin Beşiktaş Barbaros’ta 

hayata geçirilecek konut projesinin yaratacağı 

olası rant, konu üzerinde herhangi bir tartışma 

gerektirmeyecek kadar açıktır. 

Oysa askeri alanlar, kentlilerin ihtiyacı olan sosyal 

donatı alanlarına, yeşil alanlara dönüştürülebilir, 

dolayısıyla kente kazandırılabilirdi. Ne yazık ki bu 

değil, konut projeleri tercih ediliyor.

17 Ağustos depreminin yıl dönümünde başta 

İstanbul olmak üzere hemen bütün kentlerimizin 

ve yapı stokumuzun durumuna ilişkin verileri ve 

değerlendirmelerimizi bir kez daha kamuoyuyla 

paylaştık. 1999 depremi ihmal edilen, yok 

sayılan bütün olumsuzlukları su üzerine çıkarmış, 

kentlerimizin yeniden düzenlenmesini zorunlu 

kılmıştı. Aradan geçen zaman zarfında alınan “bir 

arpa boyu yola” rağmen, kent suçlarının işlenmeye 

devam ettiğine tanık olmak başlı başına kaygı 

vericidir. 

Yaz aylarında meydana gelen Çorlu tren kazası 

ise sadece deprem ve güvenli yapı üretiminde 

değil, ulaşım da dahil hayatın hemen her alanında 

ilkelliğe, ihmalkarlığa, can güvenliğini hiçe sayan 

yaklaşıma mahkûm olduğumuzu gösterdi. 

Yaşanan olumsuzluklardan, doğal afetlerden ders 

alınsaydı, hızlandırılmış tren kazasından sonra Çorlu 

kazası olmaz, 1999 depremlerinden sonra Van 

depremi bu denli yıkıcı etki yaratmazdı.

Bu nedenle Şubemiz, inatla ve ısrarla sorunları 

gündeme taşımaya devam ediyor, felaketlerin yıl 

dönümlerinde ise toplumsal hafızayı “nisyanla 

malul” olmaktan kurtarmaya çalışıyor.

Yeni bültenimizde görüşmek üzere…

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

İstanbul Şube Yönetim Kurulu

TOPLUMSAL HAFIZA “NİSYANLA MALUL” OLMASIN DİYE!

3

başyazı