6

sayı 149/2018

yenilemeyi izleyen ilk 2-3 yılda 

hattaki çökmeler lineer şekilde 

geliştikten sonra stabilizasyon 

sağlanabilmektedir(4). 

Uzunköprü-Halkalı hattı 

çökmelerin ve dolayısıyla 

olası bozulmaların göreli 

olarak hızlı geliştiği ve 

stabilizasyonun çok düşük 

olduğu dönemi yaşamaktadır. Bu 

bakımdan hızların yavaş yavaş 

yükseltilmesi ve denetim-bakım 

işlemlerinin daha dikkatli olarak 

gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 

Olay öncesi bir bakım ihalesinin, 

tasarruf gerekçesiyle iptal 

edildiğinden söz edilmektedir. 

Elbette ki, böyle bir durumu kabul 

etmek olanaksızdır.

Marmaray projesi nedeniyle 

2013’den beri banliyö hatlarının 

kapanması Uzunköprü-Halkalı 

hattını olumsuz etkilemiştir. 

Bunun Çorlu olayına yansıması 

olasıdır. Bu kapatma ile 

İstanbul’un Avrasya Tüneli’nden 

çok daha fazla yolcuyu trafiğe 

ek yük getirmeden ve elektrik 

enerjisiyle çevreyi kirletmeyen 

bir ulaşım olanağından yoksun 

kalınmıştır. Bunun ötesinde, 

İstanbul Anadolu ve Avrupa ile 

demiryolu bağlantısını kaybetmiş 

bir metropol konumuna 

düşmüştür. Sonuçta Uzunköprü-

Halkalı hattının demiryolu ağımız 

içindeki işlevinde zayıflama 

olması ve bunun altyapı gözetim, 

bakım ve onarımı hizmetlerine de 

yansımış olması söz konusudur. 

Kapsamlı Bir Düşünce İle Çorlu 

Demiryolu Olayının Geri Planında 

Neler Görülebilir?

Çorlu olayının dar bir bakış 

açısıyla görülemeyen bazı yanları 

bulunmaktadır. Açıklamaya 

çalışalım. AB’nin demiryolunun 

altyapı ile taşımacılık 

yönetimlerini birbirinden ayırma 

ve üçüncü kişilerin de hatlardan 

yararlanabilmesini sağlama 

ilkesi 30 yıla yaklaşan bir 

zamandan beri gündemde ve 

uygulama alanındadır. Çok kaba 

olarak bu ilke, özel girişimin 

dinamizminden yararlanmak için 

“özelleştirme”yi öngören ideolojik 

bir yaklaşımdır. Böylece altyapı 

ve taşıma işletmesi hesaplarının 

da ayrılması suretiyle, yönetim 

yanlışlıklarının altyapı ya da 

tren işletmesi kaynaklı olup 

olmadığının kolay anlaşılması 

öngörülüyordu. Bunlara ek 

olarak söz konusu AB ilkesinde 

demiryolunun sistem olarak 

karayolundan farklı olmadığı, 

dolayısıyla demiryolunda da 

altyapının yapılıp üzerinden 

isteyen işletmecilerin trenlerinin 

geçebilmesinin sağlanması 

gibi tartışmalı bir varsayıma 

dayanılmaktadır. Konuya en 

büyük ilgi özelleştirme tutkusuyla 

İngiltere’de Thatcher tarafından 

gösterilmiştir. En hevesli ve 

çabuk davranan İngiltere, 

başarısızlığı da en net şekliyle 

yaşamıştır. Uygulamanın etkisiyle 

oluşan kazalar sonucunda 

ölenler, yaralananlar ve maddi 

kayıplar olmuştur. Şimdi geriye 

dönüş süreci söz konusudur. 

Fransa, Almanya gibi bazı Avrupa 

ülkeleri göreli yumuşak geçişlerle 

olumsuz şoklardan korunmaya 

çalışmışlardır. Ancak hâlâ 

sistemin bütünsellik niteliğine 

uymayan durumları düzeltmek 

için çaba gösterilmektedir. 

Yaşanmış olan sorunlar, altyapı 

ve taşımacılık yönetimleri 

ayırımının ötesinde, bakım işleri 

başta olmak üzere hizmetlerin 

özelleştirilmesi nedeniyle, yetki 

ve sorumluluk dağılımındaki 

belirsizlik ve çatışmalardan 

kaynaklanmıştır. Fransa’da da 

1997 ylında altyapı ile taşımacılık 

işletmeleri yönetimlerinin ayrımı 

gerçekleştirilmiştir. Uygulama 

izlenerek yeni yönetim sisteminin 

saptanan sorunlarına çözümler 

geliştirilmiştir. Bütünsellik 

niteliğine uymayan durumları 

giderecek düzenlemeler 

yapılmaktadır(5).

Ülkemize gelince, uzun bir 

süre hazırlıktan sonra, AB 

direktifleri doğrultusundaki 

gelişme 2013’de “Türkiye 

Demiryolu Ulaştırmasının 

Serbestleştirilmesi Hakkında 

Kanun” ile noktalanmıştır. 

Bu kanunun uygulamaları ile 

Çorlu’daki olay arasında bir ilişki 

olabilir mi? Demiryolu altyapısı 

ve tren işletmesinin, daha 

genel ifadeyle tüm bileşenleri 

ile bir bütündür. Bu gereğe 

uyumu azaltan yeni kanunun 

uygulanmasında dikkatli olmak 

gerekmektedir. Hattın denetim, 

bakım ve onarımı ile ilgili yetki 

sorumluluk belirsizliği konusu, 

bakım ve yenileme işleri için 

özel girişimden yararlanılması 

nedeniyle önem kazanmıştır. 

“TCDD Emniyet Yönetim 

Sistemi El Kitabı(1)”nda bakım 

işlerinin de içinde olduğu mal ve 

hizmetlerin tedarikçi firmalardan 

sağlanacağı belirtilmektedir. Yine 

aynı belgede: “Kurumumuzun 

sorumlulukları bir tedarikçiye 

devredilemez, ancak onlarla 

paylaşılabilir. Asıl sorumluluk 

hâlâ kurumumuz adına 

sözleşmeyi yürüten birimdedir. 

Bir tedarikçiden mal ve hizmet 

alınmasına karar sağlanması 

hususunda kendisiyle nasıl 

işbirliği yapılacağına mutabık 

kalınmalıdır. “Teşekkülümüzde 
Tedarikçi yönetimi süreci 4734 
sayılı Kamu İhale Kanunu 
çerçevesinde yürütülmektedir.”
 

Bakım gibi güvenlik ile doğrudan 

ilgili bir konuda bu ifadelerin 

ne denli güven verici olduğu 

tartışmaya açıktır. Demiryolu 

hat bakımı konusunda 

uzman ve güvenlik gereklerini 

eksiksiz yerine getirebilecek 

tedarikçilerimiz var mıdır, kaç 

tanedir? Ayrıca TCDD’nin “2018 

Şebeke Bildirimi(6)” belgesinde 

“Altyapı bakım, onarım ve 

modernizasyon vb. çalışmaların 

yapılamaması veya daha kısa 

sürede bitirilmesi nedenlerinden 

dolayı hat kapasitesinde 

6

makale