İnceleme |
|
17
AĞUSTOS DEPREMİNDE GÖLCÜK’TE YIKINTI ALTINDA 17
Ağustos 1999’da meydana gelen depremde onbinlerce kişi ölmüş ve
yaralanmıştır. Göçmeden kaynaklanan bu yaralanma ve ölümlerle
ilgili dünyada ve ülkemizde çeşitli çalışmalar olmuş ve bu
bilimsel çalışmalar sonucu belli veriler elde edilmiştir. Aşağıda
özetini verdiğimiz bilimsel makale böyle bir çalışmayı Prof.Dr. Necati DEDEOĞLU, Uz.Dr. Hakan ERENGİN (Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı) ve Uz.Dr. Kayıhan PALA’nın ( Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı) yürüttüğü araştırma sonuçları Toplum ve Hekim Dergisinin Eylül-Ekim 2000, cilt 15 ve 5. sayısında yayınlanmıştır. Araştırma
kesitsel, tanımlayıcı bir türde bir saha araştırması olarak
18.10.1999 tarihinde, depremden 2 ay sonra, Gölcük’te kurulmuş
bulunan 21 çadırkentte ve Gölcük kentinde mahalle aralarında
kurulan çadırlarda yürütülmüştür. 5000’den fazla aileye hazırlanan
naket sonucu yüzyüze görüşülme yapılmıştır. Sonuçta 480 aile
ve 1895 birey ile ilgili bilgi toplanmıştır. Anketin saha çalışmasında
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinden 20
kişilik bir grup yürütmüştür. Veriler
bilgisayar ortamında SPPS paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir.
Yıkıntı altında kalma ve yaralanmalardaki risk faktörlerini
belirleyebilmek için odds ratio’lar hesaplanmıştır. BULGULAR Tablo
1: Araştırmaya Alınan Nüfus, Yaş Grupları ve Cinsiyet Dağılımı
Araştırmaya
alınan dağılım (Tablo 1) depremden önceki Gölcük ilçe merkez nüfus
dağılımına uyduğu, ancak depremden sonraki durumdan kaynaklanan
etkilerle kadın oranının % 3.6 daha fazla, 0-4 yaş ve 55 yaş üstünün
nüfus oranı daha az olarak tespit edilmiştir. Bu durum araştırmanın
temsiliyet yönünden bir sorun olarak önemi bulunmamaktadır.
Tablo
2’den görülebildiği gibi yıkıntı altında kalma ölüm riskini çok
arttırmaktadır. Aslında ölen 412 kişinin hepsi de yıkıntı altında
kalmışlardır. Yapılan odds ratio analizinde yıkıntı altında kalmanın
sağlamlara göre ölüm riskini % 45, yaralanma riskini % 86 arttırdığı
anlaşılmaktadır. Yaralanma ve yıkıntı altında kalmada cinsiyet açısından
önemli fark bulunmamıştır. Öte yandan, 0-4 yaş grubundan diğer yaş
gruplarından daha fazla oranda ( % 20-25 daha çok) yıkıntı altında
kalmasına karşın çok daha az ( üçte bir oranında) yaralandığı
ortaya çıkmaktadır. Bu duruma büyük olasılıkla annelerin küçük
çocukları ile birlikte yatması
ve onları yaralanmadan korumaları neden olmuştur. Araştırmada
binaların kat sayısına ve ailenin oturduğu kata göre yıkıntı altında
kalma riskinin değişip değişmediği odds ratio’lar hesaplanarak
incelenmiştir. Ölenlerde olduğu gibi ( Dedeoğlu, N. Ve diğerleri;
2000:2-9) yıkıntı altında kalmada da öncelikle çok katlı binalar,
sonra da bina kaç katlı olursa olsun orta ve üst katlarda oturuyor
olmak yıkıntı altında kalma riskini artırmaktadır. Tablo
3: Yıkıntı Altında Kalanları Kurtaranlar
Tablo
3’de görüldüğü gibi yıkıntı altında kalan yaralı ve sağlam kişilerin
bir kısmı (% 18.1) yıkıntıdan kendi kendine çıkmakta, çoğunuda (%
77.3) akrabaları ve/veya komşular kurtarmaktadırlar. Zaman geçtikçe yıkıntı
altından canlı kurtarılma olasılığı azalmaktadır. Tablo
4’de görülebildiği gibi yıkıntı altında kalan depremzadelerin %
16.6’sı depremden hemen sonra, ilk yarım saat içinde genellikle kendi
çabaları ile yıkıntıdan çıkabilmişlerdir. Canlı kurtarılanların
% 80’ni ilk 6 saat, % 91.8’i ilk 12 saat içinde kurtarılabilmişlerdir. Tablo
4: Saatlere Göre Yıkıntıdan Yaralı ve Sağlam Kurtulma Sıklığı
Depremde 774 kişi yaralanmıştır. Ölümlere ve yıkıntı altında kalmaya benzer olarak, yaralanmalar bina yüksekliği ile ilişkili bulunmuştur. Yapılan lojistik regrasyon analizinde bina ne kadar yüksekse ve oturulan kat ne kadar üstlerde ise yaralanma riskinin o kadar arttığı görülmektedir.
Tablo
5: Yaralanma Şekillerinin Dağılımı Tablo 5’de yaralanma tipi dağılımları görülmektedir. İlk sırayı, beklendiği gibi ezikler almaktadır. Cam kesiklerinin % 12.4 olması ilginç bir düzeydedir. Bunlar kesikler olmayıp, bazıları küçük ameliyat gerektiren, en azından dikiş atılan ya da pansuman yapılan kesiklerdir. Yaralanmanın vucudun neresinde olduğu tablo 6’da verilmektedir. Ekstremite ve baş yaralanmalarının çok olması beklenen durumdur. Tablo 7 yaralanmaların nasıl olduğunu vermektedir. Tablo
6: Yaraların vucuttaki yerine Göre Dağılımı
Tablo 7: Yaralanmanın Oluşma Şekline Göre Dağılımı
Betonarme
binalarda beklendiği gibi yaralanmanın çoğu kişilerin üzerine duvar
kolon gibi yapı elemanlarının düşmesiyle oluşmuştur. İkinci sırada
ise evdeki ağır eşyaların ( dolap, kütüphane vb.) neden olduğu
yaralanmalar vardır. Yapılan ek analizlerde bu iki faktörden ezik ve kırıkların
çoğunun nedeni olduğu görülmüştür. Kurtarılırken 20 kişinin
yaralanması kurtarmada amatörlüğü göstermektedir. Tablo
8: Yaralılara İlk Yardım Sağlayan Yerler
İlk
yardım almadım/alamadım kategorisine ciddi yaralanması olduğu halde
sağlık hizmeti bulunmayışı veya sıkışıklık nedeniyle tıbbi yardım
alamayanlar ile yarasının çok ağır olmadığını düşündüğü için
ilk yardım istemeyenler girmektedir. Tablodan görüleceği gibi diğer
afetzadelerin ilk yardımda payı çok düşüktür ( 4.5). Buradan
afetzadelerin ilk ve acil yardım bilgilerinin yetersiz olduğu görülmektedir. SONUÇ Araştırmamızın
sonucları yıkıntı altında kalmanın ölüm ve yaralanma riskini önemli
oranda arttırdığını göstermektadir. Bazı depremlerde yaralanmaların
bir kısmı dışarıda, sokakta bulunanların üzerine kiremit, tuğla,
duvar düşmesi nedeniyle olmaktaysa da, 17 Ağustos depremi gece olduğu
için bu tür yaralanmalara rastlamadık. Yıkıntı altında kalan
depremzadelerin büyük bir çoğunluğunun akrabaları veya komşuları
tarafından kurtarılmış oldukları, profesyonel ekiplerce kurtarılanların
az olması, deprem riski altındaki bölgelerde insanların kurtarma
konusundaki eğitilmelerinin ve balyoz, kazma, kriko, levye gibi bazı
gereçlerin depolanması gereğini bir kez daha gündeme getirmektedir. İlk
yardım alalmayanların yüksek sayıda olması, yine bu konuda da toplum
eğitiminin önemine dikkat çekmekte ve dış yardımın her zaman geç
geldiğini bir kez daha vurgulamaktadır. Gölcük’ün İstanbul, Bursa,
Eskişehir gibi merkezlere çok yakın, havadan, denizden, karadan ulaşımın
mümkün olduğu gelişmiş bir ilçeyken bile kurtarma ve yardımın bu
kadar geç ulaşıyor olması kış koşullarında Doğu Anadolu’da kırsal
kesimde olabilecek bir depremdeki dış yardımın etkisini iyice kuşkuya
düşürmektedir. Yüksek
katlı binalar, ve binaların üst katları, ölümlerde olduğu gibi, yıkıntı
altında kalma ve yaralanmalarda da risk taşımaktadır. Sık deprem geçiren
bölgelerde yüksek katlı binalara izin verilmemelidir. Ölülerin
solunum yollarının tozla kaplı olması, deprem sırasında ağzın ve
burnun bir bezle kapatılmasının korumada önemli olabileceğini ima
etmektedir. Evdeki ağır eşyaların düşmesi sonucu ağır yaralanmaların
fazlalığı da deprem riski taşıyan bölgelerdeki evlerde odalardaki düşecek
eşyaların saptanması ve bunların sabitlenmesinin yararı bulunmaktadır. Yaralananlar
arasında kırıklar fazla görülmemekte, buna karşın yarıdan fazlası
ekstremitlerde ezik, kesik, yırtık, cam kesiği gibi yaralanmalara sık
rastlanılmaktadır. Depremden hemen sonra en çok yararlı olacak tıbbi
malzemenin su ve sabun, tetanoz aşısı, analjezikler, yara dikiş
malzemesi, steril gazlı bez ve pansuman malzemesi, çeşitli boy ateller
olduğu, antibiyotik, antiallerjik, oksijen tüpü, alçı, elastik bant,
sonda, termometre, kan gibi malzemeye fazla gerek duyulmadığı anlaşılmaktadır.
Yaz aylarındaki depremlerde dehidratasyon gözönünde bulundurularak IV
mayi ve ORS paketleri de yararlı olmaktadır. İlk günlerde pratisyen
hekimlere uzmanlardan daha çok gereksinme duyulmaktadır. Depremlerden
sonra sahra hastanelerinin bölgedeki hastalık ve ölümlerin azaltılmasında
fazla katkıda bulunamadığı bir gerçektir. Gölcük’teki iki
hastanenin ve çoğu sağlık ocağının kullanılamaz hale geldiği de
bir başka gerçektir. Bu nedenle deprem bölgelerindeki hastanelerin ve
sağlık ocaklarının yapısal açıdan yeniden gözden geçirilmesinin,
gerekiyorsa depreme dayanıklı hale getirilmeleri, depremden hemen sonra
yaşanacak sıkıntılar düşünülerek bağımsız elektirik, su, yakıt,
iletişim olanaklarının sağlanması önem taşımaktadır. Deprem
sonrası yardım yerine deprem öncesi bu tür önlemler sağlık hizmeti
açısından çok daha etkin olacaklardır. Yıkıntıda canlı kalanları kurtarmak için sırasıyla belli yöntemler uygulanır. Depremzadelerin önce yerlerinin belirlenmesi, sonra onlara ulaşılması, incitmeden yıkıntıdan çıkarılmaları, gerekiyorsa resusitasyon yapılması, durumlarının stabilize edilmesi ve bundan sonra hastanaye taşınmaları gerekmektedir. Bizim araştırmamız bu depremde ancak en sonuncu aşamanın başarıyla tamamlandığını, diğer hizmetlerde geç kalındığını veya yetersiz olunduğunu göstermektedir. Bu yetersizlikler, deprem bölgelerinde can kaybının önlenmesi için deprem öncesi hazırlık ve eğitimlerin kaçınılmazlığını bir kez daha vurgulamaktadır.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|