Başyazı


Cemal GÖKÇE
(İMO İstanbul Şube Başkanı)


 

SAVAŞA DEĞİL BARIŞA İHTİYACIMIZ VAR

 

11 Eylül günü Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırının ardından yapılan anonsla, çalışanların bürolarından ayrılmamalarının istendiğini hepimiz biliyoruz. İkiz kulelerde çalışanlar bu kuralı önceden biliyorlardı. Bu kurala uyanların ne yazık ki tümü öldü. Yapılması gerekeni yapmayanların yani kurallara uymayanların büyük bir kısmı ise bugün yaşıyor.

Yukarıdaki satırlardan çıkarılması gereken sonuç, kurallara uyulmaması değil verili koşullara uygun olarak belirlenmiş olan kuralların; fiziki, sosyal ve ekonomik şartlara uygun olamayabileceğinin bilinmesidir.

Oysa 90.000 litre yakıtla dolu büyük bir jetin 415 m. yüksekliğindeki bir gökdelene çarpmasının yaratacağı etki dikkate alınarak kurallar önceden belirlenseydi, ikiz kulelerdeki anonslar çok daha farklı olacaktı.

Bugün ikiz kulelere yapılan saldırı gerekçe gösterilerek Afganistan havadan ve karadan bombalanıyor. Dünya sıcak bir savaşın içine doğru sürükleniyor. Yakın bir gelecekte bölgemiz ve Irak da bundan nasibini alacak gibi görünüyor. Bu saldırıyı, ABD ve müttefiklerinin ‘terörle mücadele’ adı altında, enerji ve petrol kaynaklarına ‘sahip olma’ anlayışının dışa vurumu olarak değerlendirmek gerekir. Bu savaşın, ABD’de yaşanan insanlık dışı saldırıya bir yanıt olmadığı da bilinmelidir.

Açıktır ki çözüm bekleyen sorunlar herkese ve hepimize göre farklılıklar gösterir. Bugün dünyayla birlikte ülkemizin yaşadığı eşitsizlik, baskı, sömürü ve yoksulluk düzeni, ‘dünya irileri’nin yutturmaya çalıştığı
küreselleşme anlayışının bir sonucu olarak karşımıza tüm çıplaklığı ile dikiliyor.

Artık dünya insanlarıyla birlikte, ülkemizde yaşayan tüm yurttaşlarımız; ‘dünya irileri’nin sunmaya çalıştıkları tüketim çılgınlığından vazgeçmenin gerekliliğini görüyorlar. Bunun için, tüketen bir toplum yerine, üreterek
adilce bölüşen bir yapılanmanın olanaklı olduğunu biliyor ve böyle bir yapılanmanın özlemini çekiyorlar.
11 Eylül’le birlikte gündeme gelen terör ve savaş şartları, dünyanın içinde bulunduğu eşitsizliklerle yakından ilgilidir. Dünyadaki bu olumsuzlukların ortadan kalkması için öncelikle savaşın ve savaş ekonomisinin ortadan
kalkması gerekir.

Dünyamızda yaşayan 6.3 milyar nüfusun, 3 milyarı 0-18 yaş arasında bulunmaktadır. Dünya ülkelerinin eğitim için ayırdıkları pay 7 milyar dolar mertebesinde iken savunma giderleri 781 milyar dolara ulaşmıştır. ABD’nin, ikiz kulelere yapılan saldırıları bahane ederek ‘haçlı seferi’ ilan etmesini de bu kapsamda değerlendirmek gerekir.

Afganistan’daki savaşla birlikte bölgemize sıçrayacak bir savaşı, ekonomimizde ve siyasi sorunlarımızın çözümünde bir araç olarak görüp savaş çığırtkanlığı yapmak, ülkemizin geleceğini biraz daha ipotek altına almakla yakından ilgilidir.

Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’la olan ihracatımızın durdurulmuş olması, petrol alımına son verilmesi, petrol boru hattı çalışmasının sonlandırılması ülkemizi önemli bir gelir kaynağının dışına itmiştir. Ayrıca Körfez Ülkeleri’nin ihracatımız içindeki payının %20’lerden %10’lara inmiş olması, 35-40 milyar dolar kadar bir kayba da yol açmıştır. Bugün ülkemizde memur, esnaf, köylü, işçi, emekli, uygulanan IMF politikalarıyla ‘orta direk’ olmaktan çıkmış, yoksulluk sınırının altındaki bir ücretle hayatlarını sürdürmek durumuna düşmüştür.

Türkiye nüfusunun %36’sı yoksullukla başbaşa yaşıyor. Tüm yatırımlar durmuş, inşaat sektörü çökmüştür. Dünyanın ve ülkemizin yaşadığı sıcak savaş ortamı, ihracat ve turizm üzerine kurulan senaryoları da giderek devre dışı bırakacaktır.

Ankara Ticaret Odası Başkanı Sayın Sinan AYGÜN’ün dediği gibi, ‘Doların 30 günde 200 bin lira artmasıyla Türkiye, 16 Dünya Ticaret Merkezi yitirdi. Yine doların 12.500 lira yükselmesi ülkemize 1 Dünya Ticaret Merkezi kaybettiriyor. Ancak Türkiye bu yıkımı yaratanların peşine düşmüyor.’ Ayrıca cumhuriyet tarihinde ilk defa bu yıl, faiz giderleri tüm vergi gelirlerinden fazla oldu. TBMM’ne sunulan bütçe tasarısına göre yatırımlara ayrılan pay sadece ve sadece %2’dir. 2002 yılı bütçe tasarısında personel ödenekleri için ayrılan pay %8’den %7.8’e düşürülmüştür. Bu oranın da gerçekleşmeyeceğini söylemek fazla abartılı olmayacaktır.
DİE verilerine göre inşaat sektörü yılın ilk çeyreğinde %7.3, ikinci çeyreğinde %10.1 oranında, 2001 yılı Ocak-Haziran döneminde ise %8.9 küçüldü. Ayrıca düzcamda %11.4, çimentoda %6.7, köşebent ve profilde ise %61.6’lık bir üretim kaybı olduğu anlaşılıyor. Yine geçen yılın Ocak-Haziran dönemine göre yapı üretiminde %20.3, yapı talebinde ise %29’luk bir azalma var.

Sıcak savaş ve ödenmesi gereken iç-dış borç nedeniyle kamunun inşaat sektörüne hız verebilecek altyapı yatırımlarına yönelmesi de artık olanaklı görülmüyor. Artık IMF ve Dünya Bankası programlarıyla ekonominin
küçültülerek krizden çıkılamayacağının anlaşılması gerekmektedir.

 Sonuç olarak, insan yaşamını kültürel birikimiyle birlikte yok eden savaş çığırtkanlığı yerine, yurtta ve dünyada sürekli barışı istemek insan onuruna yakışır bir davranıştır.

Biz, barışı isteyenlerden yana, tarafız.

 

  Bülten Index sayfası   | Sonraki Sayfa