Başyazı |
|
SAVAŞA DEĞİL BARIŞA İHTİYACIMIZ VAR
|
11 Eylül günü Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırının ardından yapılan anonsla, çalışanların bürolarından ayrılmamalarının istendiğini hepimiz biliyoruz. İkiz kulelerde çalışanlar bu kuralı önceden biliyorlardı. Bu kurala uyanların ne yazık ki tümü öldü. Yapılması gerekeni yapmayanların yani kurallara uymayanların büyük bir kısmı ise bugün yaşıyor. Yukarıdaki satırlardan çıkarılması gereken sonuç, kurallara uyulmaması değil verili koşullara uygun olarak belirlenmiş olan kuralların; fiziki, sosyal ve ekonomik şartlara uygun olamayabileceğinin bilinmesidir. Oysa 90.000 litre yakıtla dolu büyük bir jetin 415 m. yüksekliğindeki bir gökdelene çarpmasının yaratacağı etki dikkate alınarak kurallar önceden belirlenseydi, ikiz kulelerdeki anonslar çok daha farklı olacaktı. Bugün ikiz kulelere yapılan saldırı gerekçe gösterilerek Afganistan havadan ve karadan bombalanıyor. Dünya sıcak bir savaşın içine doğru sürükleniyor. Yakın bir gelecekte bölgemiz ve Irak da bundan nasibini alacak gibi görünüyor. Bu saldırıyı, ABD ve müttefiklerinin ‘terörle mücadele’ adı altında, enerji ve petrol kaynaklarına ‘sahip olma’ anlayışının dışa vurumu olarak değerlendirmek gerekir. Bu savaşın, ABD’de yaşanan insanlık dışı saldırıya bir yanıt olmadığı da bilinmelidir. Açıktır ki çözüm
bekleyen sorunlar herkese ve hepimize göre farklılıklar gösterir.
Bugün dünyayla birlikte ülkemizin yaşadığı eşitsizlik, baskı, sömürü
ve yoksulluk düzeni, ‘dünya irileri’nin yutturmaya çalıştığı Artık dünya insanlarıyla
birlikte, ülkemizde yaşayan tüm yurttaşlarımız; ‘dünya
irileri’nin sunmaya çalıştıkları tüketim çılgınlığından
vazgeçmenin gerekliliğini görüyorlar. Bunun için, tüketen bir
toplum yerine, üreterek Dünyamızda yaşayan 6.3 milyar nüfusun, 3 milyarı 0-18 yaş arasında bulunmaktadır. Dünya ülkelerinin eğitim için ayırdıkları pay 7 milyar dolar mertebesinde iken savunma giderleri 781 milyar dolara ulaşmıştır. ABD’nin, ikiz kulelere yapılan saldırıları bahane ederek ‘haçlı seferi’ ilan etmesini de bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Afganistan’daki savaşla birlikte bölgemize sıçrayacak bir savaşı, ekonomimizde ve siyasi sorunlarımızın çözümünde bir araç olarak görüp savaş çığırtkanlığı yapmak, ülkemizin geleceğini biraz daha ipotek altına almakla yakından ilgilidir. Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’la olan ihracatımızın durdurulmuş olması, petrol alımına son verilmesi, petrol boru hattı çalışmasının sonlandırılması ülkemizi önemli bir gelir kaynağının dışına itmiştir. Ayrıca Körfez Ülkeleri’nin ihracatımız içindeki payının %20’lerden %10’lara inmiş olması, 35-40 milyar dolar kadar bir kayba da yol açmıştır. Bugün ülkemizde memur, esnaf, köylü, işçi, emekli, uygulanan IMF politikalarıyla ‘orta direk’ olmaktan çıkmış, yoksulluk sınırının altındaki bir ücretle hayatlarını sürdürmek durumuna düşmüştür. Türkiye nüfusunun %36’sı yoksullukla başbaşa yaşıyor. Tüm yatırımlar durmuş, inşaat sektörü çökmüştür. Dünyanın ve ülkemizin yaşadığı sıcak savaş ortamı, ihracat ve turizm üzerine kurulan senaryoları da giderek devre dışı bırakacaktır. Ankara Ticaret Odası Başkanı
Sayın Sinan AYGÜN’ün dediği gibi, ‘Doların 30 günde 200 bin
lira artmasıyla Türkiye, 16 Dünya Ticaret Merkezi yitirdi. Yine doların
12.500 lira yükselmesi ülkemize 1 Dünya Ticaret Merkezi
kaybettiriyor. Ancak Türkiye bu yıkımı yaratanların peşine düşmüyor.’
Ayrıca cumhuriyet tarihinde ilk defa bu yıl, faiz giderleri tüm vergi
gelirlerinden fazla oldu. TBMM’ne sunulan bütçe tasarısına göre
yatırımlara ayrılan pay sadece ve sadece %2’dir. 2002 yılı bütçe
tasarısında personel ödenekleri için ayrılan pay %8’den %7.8’e
düşürülmüştür. Bu oranın da gerçekleşmeyeceğini söylemek
fazla abartılı olmayacaktır. Sıcak savaş ve ödenmesi
gereken iç-dış borç nedeniyle kamunun inşaat sektörüne hız
verebilecek altyapı yatırımlarına yönelmesi de artık olanaklı görülmüyor.
Artık IMF ve Dünya Bankası programlarıyla ekonominin Sonuç olarak, insan yaşamını kültürel birikimiyle birlikte yok eden savaş çığırtkanlığı yerine, yurtta ve dünyada sürekli barışı istemek insan onuruna yakışır bir davranıştır. Biz, barışı
isteyenlerden yana, tarafız.
|