Görüşler |
|
İnş. Müh. Faruk BULUBAY
GÜÇLENDİRME İNŞAATLARINDA YAŞANAN SORUNLAR Yaşadığımız iki büyük deprem sonrasında, hasarlı binaların güçlendirilmesi çalışmaları devam etmektedir. Bu çalışmalarda gözümüze çarpan temel sorunları iki ana başlık altında toplamak mümkündür: 1- PROJE EKSİKLİKLERİ VE YANLIŞLIKLARI - Güçlendirilecek binada yeteri kadar araştırma yapılmadan, yeterli veri ve numune toplanmadan proje yapılmaktadır. - Röleveler genelde yanlış alındığından projelerde, çok fazla ölçü hataları olmaktadır. Özellikle geometrik şekli düzensiz yapılarda alet okumasıyla röleve alınmalıdır. - Detaylar çok eksik verilmektedir; verilen detayların bir kısmının ise yerinde uygulanması mümkün olmamaktadır. - "Prensip kararı" denilerek her kolon mantolanmaktadır. - Demir sayı ve ebatları verilirken ekonomi düşünülmemektedir. - Etriye ebatları rastgele verilmektedir. - Bitişik nizam yapılardaki kolon mantolamalarında konulan "L" ve "U" etriyelerinin yararlı olduğunu düşünmüyorum. Bir projede; asmolen döşemede 35 cm. yükseklikli bir taşıyıcı kirişte, etriye yüksekliği 32 cm. verilmiş (1.5+1.5 pas payı) idi. Oysa bu kirişe başka bir kiriş basıyordu. Bu kirişin üst demirlerini, etriyesini ve asmolen üstüne döşenecek döşeme demirlerini üstüste hesapladığımızda (1.6+0.8+0.8+0.8=4 cm.) yükselmektedir. Döşemenin en üst demiri ile alt kalıp arasında 32+4=36 cm. mesafe olmaktadır. Pas paylarını da eklersek asmolen döşeme yüksekliği 40 cm. olmalıdır. Veya taşıyıcı kiriş etriye yüksekliği 28 cm. olmalıdır. - Kolon ve kirişlerde korozyonu önlemek için minimum pas payı 3 cm. olmalıdır. 2- UYGULAMADA KARŞILAŞILAN SORUNLAR - Tuğla duvarlar yıkılarak b.a.p. yapılan yerlerde; bazen mevcut kiriş kalınlığı kadar perde önerilmektedir. Bu durumda kiriş altlarını iyice doldurmak çok zor olmaktadır. Bazen mevcut kirişten 5 cm. kalın perde önerilmektedir. Bu durumda da ilave perdenin yatay ve düşey demirleri nedeniyle 5 cm. aralıktan beton dökülememektedir. Bu nedenle ilave perde mevcut kirişten 10 cm. daha kalın olmalı veya mevcut kiriş kırılmalıdır. - 15~20 cm. genişlikli mevcut kirişlere f20/20 cm. filiz ekilmesi önerilmektedir. Kirişe ekilecek filizler daha ince seçilmelidir. - Mevcut kirişlerde alt donatılar yoğun olduğundan, demirler arasında hiç mesafe kalmamaktadır. Oysa projede bu kirişe 20~50 cm. aralıklarla f20 filiz ekilmesi önerilmektedir. Bunu yapmak mümkün değildir. - Güçlendirme işlerinde 5~10 cm. deliklerden yarıklara beton atıldığı ve hasarlı binalarda çok zor şartlarda çalışıldığı için kalfalar mikserdeki betona genelde su vermek zorunda kalmaktadırlar. Projeciler hesaplarında bunu dikkate almalıdırlar. (Beton sınıfı yükseltilmelidir) - Şehir içinde gündüz yasak olduğundan gece beton dökülmektedir. Gece şartlarının ve imalat şartlarının zorluğu nedeniyle beton mikserleri uzun süre beklemek zorunda kalmakta, bu ise beton kalitesini bozmaktadır. - Projeciler yeterli denetimi yapmamaktadırlar.
İNŞAAT MÜHENDİSLERİ DEPREMİN NERESİNDE ? Bu ülkenin deprem yaşamış mühendisleri olarak yukarıdaki soruya akıllı uslu yanıt verebilmek sanırım oldukça zor. Fakat şunu biliyoruz ki depremin neresinde olursak olalım sonuçları insan olarak değerlendirdiğimizde kabullenilemeyecek boyutlarda. Son yaşanan depremler adeta çağrılan bir felaketin uğursuz konukları gibi. Şimdi düşünmek ve doğru olan herşeyi eyleme geçirmek zamanıdır. İnşaat Mühendisliği Batı dillerinde özellikle İngilizcede (Civil Eng.) "uygarlık mühendisliği" anlamına gelmektedir. Uygarlık doğayı doğru değerlendirme veya şekillendirmedir. Mühendislik kavramının tam karşılığı ise kısaca "yapılmış çevre" olarak değerlendirilebilir.Bazı lügatlar Mühendisi "doğanın güçlerinden insanlık adına yararlanma sanatını icra eden kişi" olarak tanımlıyor. Türkçede ise inşaat doğadaki değişimin iyi veya kötü her halini kapsamaktadır. İnşaat Mühendisleri, Yetkin İnşaat Mühendisliği Uygulama Yönetmeliği taslağında Uzmanlık alanlarını beş anabilim dalında belirlemişlerdir. a) Yapı Mühendiliği b) Su Mühendisliği c) Ulaştırma Mühendisliği d) Geoteknik Mühendisliği e) Kıyı ve Liman Mühendisliği Görüldüğü gibi bu meslek, bir insanın yaşamı boyunca algılayamayacağı kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Ünüversitelerin verdiği temel eğitimden sonra her İnşaat Mühendisi farklı bir alanda çalışma yaşamını sürdürür. Yukarıda sözedilen ana dalları içine alacak şekilde esas olarak bu alanlarda da;
İnşaat Mühendisi ürününü tasarlarken;
gibi temel kavramları esas alır. Dayanım inşaat mühendisliğinin en temel ve vazgeçilmez kavramıdır ve yapının (her türlü mühendislik yapısının) olası dış ve iç tesirlere karşı riskini ifade eder. Deprem de işte bu dış tesirlerden bir tanesidir. Mühendislik hesaplarının olasılık üzerine yapıldığını hatırlatmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Gerçekte matematik modellerin risk değerlerini ifade etdiğini ve tüm mühendislik alanları için geçerli olduğunu ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla açıkça ifade etmek gerekirse hiçbir yapının yıkılma riski sıfır değildir. Yukarıda sözedilen kullanılabilirlik sözcüğünün İnşaat Mühendisliğindeki anlamı ise yapının öngörülenden fazla şekil değiştirmemesini ifade etmektedir. Ekonomiklik, estetik ve işlevsellik ise tüm mühendislik alanlarını değişik oranlarda farklılaşarak kapsar. Şimdi yukarıdaki temel alanları kısaca açıklayalım.
Sonuç olarak İnşaat Mühendisliği yerkabuğu ile ilişkilendirilmiş her türlü yapının tasarlanması, planlanması ve uygulanması ile uğraşan en eski bilimsel alanlardan birisidir. İnşaat Mühendisleri depremin oluşuyla değil sonuçlarıyla uğraşır ve depremin zararlarını azaltabilmek için yukarıda sözedilen yapılarla ilgili riskleri azaltıcı bilimsel çalışmalar yaparlar. Burada yaptığı işler açısından diğer doğa bilimcilerden farklılaşırlar. Depremin mühendislik yapılarına etkileri üzerinde çalışırken de diğer tüm mühendislik disiplinlerinin verilerini kullanır. Bu verileri değerlendirir, sonuçlandırır ve İnşaat Mühendisini ilgilendiren tüm yapılara olan etkilerini irdeler. Deprem açısından İnşaat Mühendisliğinin diğer Mühendislik alanları ile ilişkileri ve veri akışı aşağıdaki gibidir. ONARIM VE GÜÇLENDİRME KONULARI : 17 Ağustos 1999 tarihine kadar toplumumuz hatta mühendislerin önemli bir kısmı onarım ile güçlendirme sözcüklerinin arasındaki önemli kavramsal farkları bilmiyordu. Doğa bir kez daha bizim kuşaklarımıza kendi sınırları ile ilgili bu kavramlar üzerinde anlaşılır bir biçimde yinelemesini yaptı. Bu iki sözcüğe kendi mesleki alanımızdan baktığımızda onarım, yapı üretim sürecini ilgilendiren diğer meslek disiplinlerinide kapsadığını görürüz. Güçlendirme ise bütün itirazlara rağmen ağırlıklı olarak İnşaat Mühendislerini ilgilendiren bir konudur. Güçlendirme uygulaması için yapının hasar görmesi beklenmez. Dolayısıyla yapı kullanımının herhangibir zaman diliminde, güçlendirme yapılarak dış yüklere karşı kapasite artımı yapılabilir. Yapılan bu uygulama ile yapının hasar görme veya göçme olasılığı istatistiksel olarak azaltılabilir. Yukarıda sözedilen güçlenmdirme süreci, planlama ile başlamalıdır. Olaya kentsel ölçekte baktığımızda işin içine diğer meslek alanlarının da gireceği açıktır. İstanbul'un bu tarzda plansız ve kaçak gelişmesine gözyumarsak (elbette doğru olmaz) mevcut yapı stoğunu güçlendirerek plansız gelişmeye katkıda bulunmuş olabiliriz. Burada olayın birinci boyutu ortaya çıkmaktadır. Kesinlikle plansız veya plana aykırı, yani yasal olmayan yapılar güçlendirilmemelidir. İlk bakışta bu çözüm insafsızca bir yaklaşım ve bu yapıları kullananlara karşı haksızlık gibi görünebilir. Olaya kent ölçeğinde bakarak sorunu basite indirgeyebiliriz. Toplam maliyeti, bu maliyete çağdaş yaşamın tüm gereksinimleri ile ilgili faktörleri de katarak kent nüfusuna böldüğümüzde kişi başına pahalı bir yönteme başvurduğumuz görülecektir. Şimdi kendikendimize şu sonuca varabiliriz. İstanbul'daki her yapıyı ele alıp güçlendirmek doğru ve ekonomik bir yaklaşım değildir. Öyleyse olaya kentsel ölçekte bakıp yeni yöntemler geliştirilmelidir. Bu yöntemler içinde birinci aşamada yerleşim alanlarının uygunluğu ile ilgili büyük ölçekli planlar hazırlanmalıdır. Planlar her türlü riksleri (deprem, sel, heyelan, kaya düşmesi, çöp patlaması, zemin koşulları, topağrafik unsurlar vs.) kapsayacak şekilde hazırlanmalı ve mevcut, yasal kent planı ile çakıştırılmalıdır. Planda kullanılabilir ve kullanılamaz yapılar ortaya çıkacaktır. Bu işin kentsel ölçekteki birinci aşaması olacaktır. Gelelim inşaat mühendislerini ağırlıklı olarak ilgilendiren yapıların güçlendirilmesine. Uzun süredir bu konu ile ilgili meslek adamları (Üniversiteler, profesyonel mühendisler) farklı görüşler ortaya atmaktadırlar. Sorun için planlama aşamasında ortaya çıkmaktadır. Güçlendirme elemanları ile mevcut yapı arasındaki davranış biçimi ancak deneysel olarak ortaya konulabilmeltedir. Bu ilişkinin yapının toplam davranışına etkisi ise (düktilite farkı, mevcut çatlaklar, donatıdaki bilinmezlik, sürtünme, yeni kimyasallar, ankraj boyları vs.) farklı yorumlamalara götürmektedir. Ne olursa olsun yapılan her bilinçli yaklaşım, yapı ile ilgili riskleri azaltacaktır. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi konu ile ilgili genel yaklaşımları belirlemiş ve "Onarım ve Güçlendirme Projeleri Genel İlkeler" ini yayınlamıştır. Burada her adımı meslek disiplini içinde izlemek ve yorumlamak gerekir. Bu kadar yaklaşım ve yorum gerektiren bir konuda tabiki onarım ve güçlendirme projelerinin güvenilirliklerinin tesbiti için denetlenmeleri gerekmektedir. Bu denetim mekanizması için uzmanlarca oluşturulmalı ve orginizasyon yetkisi Meslek Odaları'na verilmelidir. Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı'nın Proje Müşavirliği (PM) belgesi uygulanmasının olumlu sonuçlar vermediği gerçeği sonucu da vahim hale getirmektedir. Bu gün onarım ve güçlendirme konusunda yapılan uygulamaların yetersizliği ve yanlışlığı defalarca uzmanlar tafından belirtilmiştir. Planlama ve uygulama bu işin uzmanları tarafından yapılmalıdır. Sonuç olarak İstanbul'un rehabilitasyonu için kişisel görüşlerimi aşağıdaki gibi sıralayabilirim.
Yukarıda sözettiğim kesişmelerden gözden geçirilmesi ve rehabilitasyonu gerektiren yapılaşmalar için ise ;
|
|