Görüşler |
|
İnş. Müh. Tunca GÜRKALE
BİRİNCİ DENEME DÖNEMİ 17
Ağustos ve 12 Kasım 1999’da meydana gelmiş olan depremler, Türkiye’nin
yapı üretim modelinin kalitesini çok fena sınadı ve bu sınava hazırlıksız
yakalanmış olan modelimizin başarısızlığı belgelendi. Gerçi
daha önce de birkaç sefer belgelenmişti ama onlar İstanbul’a uzak
olduğu için önemsiz sınavlardı. Söz
konusu depremlerin ardından, birçok binanın onarılmasının ve/veya
güçlendirilmesinin gerekliliği ortaya çıktı. Onarım ve/veya güçlendirme
işinin herkes tarafından yapılmaması gerektiği gibi doğru bir düşünceyle
yola çıkan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, meslekte 10 yılını
doldurmuş hemen hemen herkese (tabi, başvuranlara) PM (Proje Müşavirlik)
belgesi vermek gibi yanlış bir uygulama içine girdi. Eline PM
belgesini alan birçok meslektaşımız, bu belgeyi ranta giden kapıları
açacak olan bir anahtar gibi gördü. Bu nedenle, PM belgesi alanların
önemli bir kısmını, daha önce projecilikle hiç ilgisi olmamış
meslektaşlarımız oluşturdu. Bu
süreçte kolon mantolaması ve perde takviyesi yöntemlerinin yanı sıra,
epoxy gibi yapı kimyasalları ile karbon elyaf gibi yeni malzemeler ön
plana çıktı. Ancak ön plana çıkan yeniliklerden belki de en çarpıcı
olanı, bazı paket programlara kolon mantolaması ve perde takviyesinin
otomatik tasarımını ve çizimini yapan özellikler kazandırılması
oldu. Böylece yetersiz sayıdaki PM’nin, onarılması veya güçlendirilmesi
gereken çok sayıda binaya yetişebilmesinin önü açıldı. Bu
arada sigara paketinin üzerine karbon elyaf hesabı yaparak
konsol-ucu-kolonlar sayesinde yaratılan mimari şaheserleri bozmadan
nasıl güçlendirme yapılabileceğine dair yöntemler de ortaya çıktı
ama henüz hesapları sigara paketinin üzerine yapılmış böyle bir
proje odamıza gelmedi. Gündeme
gelen yöntemlerin ve malzemelerin etkisi öyle büyüktü ki, kolonların
sıvasını bile kazımadan, hattâ kolonların üzerindeki fayansları
bile sökmeden bu yöntemleri uygulayabiliyordunuz. Böylece, zamandan
kazanılıp bir sonraki binaya geçmek mümkün olabiliyordu. Nasılsa hayat tecrübelerden oluşuyordu ve tecrübe demek, deneme-yanılma demekti. İki yıllık süre içinde çok deneme yapıldı. Ne kadar yanılındığı ise sıradaki depremden sonra ortaya çıkacak.
İnş. Müh. Nergiz VASFIOĞLU
ESKİ ESER YAPILARIN GÜÇLENDİRİLMESİNE AİT BİR ÖRNEK 17 Ağustos depreminden sonra mevcut yapı stokumuzun büyük bir kısmı az yada çok hasar gördü. Hasarsız yapıların pek çoğunun da yeni olacak şiddetli bir depreme karşı nasıl davranacağını merak etmeye başladık. Mühendisliğin pek çok alanında yetersizliklerin sorgulanması başladı. Betonarme yapılarla ilgili bilgilerimiz diğer yapılarla kıyaslandığında daha iyiydi, betonarme yapıların dışındaki yapılarla ilgili çok az araştırma ve deneyime sahibiz. 2001 yılının başında hasarlı olduğu tespit edilmiş eski eser bir yapı onarım ve güçlendirilme yapılması için ihale edildi. İki ayrı binadan oluşan yapıların, ilki horasan harcı ile yapılmış 90 cm kalınlığında tuğla duvarlardan oluşan L şeklinde tek katlı, ikinci ise kareye yakın horasan harçlı 110 cm kalınlığında tuğla duvarlardan oluşan, fakat çok daha az bölme duvarlıydı. Tuğlaların arasında taşlardan yapılmış kısımlar mevcuttu. İkisinin temel alt kotlarına inilmek istendiğinde, yaklaşık 3 m aynı kalınlıkta aşağı inen duvarların bulunduğu ve temellerinin olmadığı görüldü. Üstelik yapı dolgu zemin üzerine oturmaktaydı. İlk yapının tavanları yaklaşık 4 m çapında, ikincisinin ise 7 m çapında kubbelerle kapatılmıştı. Her iki yapının da hem taşıyıcı duvarlarında hem de kubbelerinde ciddi hasarlar vardı. Üstelik tuğlalar ve harçları mukavemetlerini kaybetmişti. Bu bilgiler ışığında yapının güçlendirilmesine karar verildi. İlk olarak horasan harcı ile yapılmış duvarların malzeme bilgilerini edinmek istedik. Ama hiçbir kuruluştan böyle bir hizmeti almayı başaramadık. Yapının çelik profil ve lamalarla güçlendirilmesine karar verdik. Duvarlar her iki taraflarında seçilen profillerin kalınlığı kadar çürütülecek ve bu profiller mekanik ankrajlar ile birbirine tutturulacaktı. Düşeyde monte edilen bu profiller yatayda ve ara ara çapraz lamalar ile bağlanacak, duvarların üzerine çesanlar tutturulup, horasan harcı ile sıvanacaktı. Kubbe ve kemerler lama ve inşaat demiri ile radyal ve meridyenler şeklinde sarılacaktı. Yapının onarımı bittiğinde gözle görülen herhangi bir çelik elemana rastlanmayacaktı. Proje bu çerçevede hesaplandı ve detaylandırıldı. Proje ilgili idare tarafından uygun görülerek onaylandı ve imalat başladı, proje aşamasında ön görülen sıkıntıların çok daha ötesinde sıkıntılar yaşanmaya başladı. Duvarları çürütmek sandığımızdan daha zordu. Kimi yeri çürütmek için günlerce uğraşılıyor kimi yer çürütülürken duvarlar istemediğimiz hasarlara maruz kalıyordu. Ankraj delikleri ön görülen çaplardan çok daha geniş oluyordu. Kubbe ve kemerlerin yayları düzgün olmadığı için çelik lamaları her biri ayrı boyuttaydı ve monte etmek oldukça güçtü. Yapının güçlendirilmesinin zorluğu dışında yapıyı gören her meslektaşımız, mimarlar, restoratörler farklı yorumlar yapmaya başladı. Eski eserler üzerine çalışan herkes yapının orjinalliğini bozduğumuzdan, dokusunu farklılaştırdığımızdan şikayet ediyordu. Bu arada Yıldız Teknik Üniversitesi'nin düzenlediği uluslararası bir organizasyon çerçevesinde değişik ülkelerden 60 kişilik bir grup yapıyı incelemek üzere geldi. İçlerinde malzemecilerin, inşaat mühendislerinin ve mimarların olduğu bu grupta Türk mimar ve mühendisler gibi yapının dokusunun bozulduğunu belirtiyorlardı. Ülkelerinde bu tür güçlendirmelerin 20-30 yıl önce çok yapıldığını, güçlendirilmesi yapılan bu yapıların daha sonraki depremlerde göçmesine engel olabildiklerini ama ciddi hasar görmelerine engel olamadıklarını söylediler. Artık bu tür yapıları güçlendirmenin yerine hasar gören kısımlarını orijinal malzemeleri ile onarmayı tercih ettiklerini belirtiler. Bu kadar hasarlı ve mevcut malzemesi mukavemetini kaybetmiş bir yapıyı güçlendirmeseydik İstanbul merkezli olası şiddetli bir depremde kullanılamayacak hale geleceğini biliyorum. Yapının güçlendirilmesi ile orjinalliğini korumak arasındaki kararın kriterlerini ortaya doğru koymak gerekiyor. Bu tür yapılarla ilgili detaylı araştırma ve bilgilenmeye ihtiyacımız var. Bu tür yapıların pek çoğunda konstrüksiyonun göremediğimiz kısımlarında ne tür malzemeler kullanıldığını bile bilmiyoruz. Eski eser yapıların orijinal halleri ile ilgili çok daha detaylı bilgi edinmez, uygun malzeme ve detayı kullanmazsak, bir sonraki depremde davranışını tahmin edemezsek bu yapıların ya değerini kaybetmesine veya tamamen yok olmasına neden olacağız. |
|